| Metro cebe sığacak boyutta bu haritadan binlerce bastırıp test yaptı. | TED | قام المترو بإجراء اختبار من ألف من هذه الخرائط، بحجم الجيب. |
| Yüz binlerce anonim sıradışıyı, bunun gerçekleşmesi için çok sıkı çalıştıran şeydi. | TED | هي ما جعل مائة ألف من المميزين المجهولين يعملون بجهد لتحقيق ذلك. |
| Ve Dove, güzelliğe karşı tavırlar konulu küresel raporu için gerçekten 10 farklı ülkeden binlerce kadınla anket yaptı. | TED | والتقرير العالمي لدوف حول السلوك المرتبط بالجمال قام في الواقع بإجراء مسحٍ مع آلاف النساء في 10 دولٍ مختلفة. |
| Bunu izleyen aylarda, Batı Afrika, Ebola virüsü hastalığından binlerce kişiyi kaybedecekti. | TED | خلال الأشهر التالية ستفقد إفريقيا الغربية الآلاف من الناس بسبب فيروس إيبولا. |
| Bütün bu mumlar -- insanlar hürmet etmek için binlerce mum yakmışlar. | TED | كل هذه الشموع، عدة الاف من الشموع التي اوقدها الناس وقدمها لهذه. |
| Farkına bile varamadan bize yüz binlerce dolarlık telif ücreti borçlandı. | Open Subtitles | وقبل ان نعلم ذلك, هو يدين لنا بمئات الالاف من الدولارات. |
| Cambridge'de, evimden binlerce mil uzakta, dizüstü bilgisayarımla herhangi bir insanla olduğundan daha fazla zaman geçirdiğimi fark ettim. | TED | وفي كامبريدج بعيدا عن منزلي بآلاف الأميال، أدركت أني أقضي وقتا أكبر أمام حاسوبي مما كنت أفعل مع الناس. |
| Bilimde buna dair size binlerce örnek verebilirim fakat aralarında birini çok seviyorum. | TED | وأستطيعُ إعطاءكم ألف مثال عن ذلك في العلم، ولكن هناك مثالٌ أحبه حقًا. |
| Efendim, koca bir ormanın içindeyiz, her yerden binlerce kilometre uzakta. | Open Subtitles | سيدى , لقد ضللنا فى الأدغال ألف ميل من لا مكان |
| Demek istiyorum ki, insanların bu işlerle başa çıkabilmeleri için binlerce yol var. | Open Subtitles | أقصد أن هناك ألف طريقة يستطيع الناس فيها أن يتعاملوا مع هذه الأشياء |
| binlerce yıl önce onlar bütün zamanların en iyi savaşçılarıydılar. | Open Subtitles | منذ ألف ، ألف قمر مضى هؤلاء كانوا أعظم المحاربين |
| Vadiler, binlerce vadi buluyoruz; hepsi de Büyük Kanyon'dan büyük, geniş ve derin. | TED | ونجد الأودية، آلاف الأودية أكبر وأكثر اتساعاً وأكثر عمقاً من غراند كان كانيون |
| ve bana bir kadeh kırmızı şarap koyuyorlar ve küvette banyo yapmamı öneriyorlar ve böyle binlerce gecem oldu. | TED | وهم يصبون لي كاسا من النبيذ الأحمر وتقترح لي ان استحم. ولقد امضيت آلاف ليال مثل هذا ومثل هذا. |
| Beynimizin foksiyonu kadar karmaşık bir şey ise binlerce genin etkileşiminden şekilleniyor. | TED | والشيء المعقد هو أن وظيفة أدمغتنا تتشكل عن طريق تفاعل آلاف الجينات. |
| Yani on binlerce, yüz binlerce molekül daha önce var olmayan bir yapı oluşturmak üzere bir araya geliyorlar. | TED | إذن ففي تنظيمٍ من عشرات الآلاف، ستقوم مئات الآلاف من الجزيئات بالتجمع لتكوين بنية أكبر لم تكن توجد سابقاً. |
| On bin ila yüz binlerce yıllık sürelerde meydana gelen Dünya'nın yörüngesindeki küçük değişimler güneş ışığının Dünya'daki dağılımını değiştiriyor. | TED | تغيرات بسيطة في مدار الأرض تحدث على مدى العشرات إلى مئات الآلاف من السنين تغير توزيع ضوء الشمس على الأرض. |
| binlerce kişi en eski asil ailelerden birinin genç üyesini selamlıyor. | Open Subtitles | انها تحظى بترحيب مكلى الاف الجماهير هتفت لأحد أعضاء العائلة المالكة |
| Açık denizin binlerce mil ötesinde bir şekilde mezarlığı ortaya çıkarıyor. | Open Subtitles | الالاف الاميال من المياة المفترحة و حظ اعمى يكشف مقبرة مجرم |
| Yüzlerce yıllık çiftçiliğin sonucu olarak suyla aşınmış binlerce oluk ortaya çıkmış. | Open Subtitles | كنتيجة لقرون من زراعة، الارض المفتوحة أصبحت ملوثه بآلاف مجاري الماء البالية. |
| Ama sakın kendin binlerce kez yaptığnı birşey için beni yargılamaya kalkma. | Open Subtitles | اما بقيتنا فيشعورون, لكن لا تحكمي علي لشيء كنت تفعلين الف مرة |
| Ve mesajlarını vermek için ülkenin her yerinde binlerce ev toplantısı düzenlediler. | Open Subtitles | ولإيصال النقطة أكثر حملوا الألاف من مستخدمي القهوة في جميع أنحاء البلاد |
| O gemiye giden Kane, orada binlerce yumurta gördüğünü söyledi. | Open Subtitles | الذى دخل تلك المركبه قال أنه رأى ألاف البيوض الآلآف |
| Yani 10-12 nesil içinde binlerce hatta milyonlarca torununuz olacak. | TED | إذا في 10 ـ 12 جيل ستكون ذريتك بالآلاف والملايين |
| İnsanlar binlerce yıl boyunca insan zihninin, beyninin, içine bakmayı istemiştir. | TED | أراد الناس رؤية ما بداخل العقل البشري الدماغ البشري، لآلاف السنين |
| Jack'in kimya doktorası var, bu binlerce açıdan hayati bir şey. | Open Subtitles | جاك لديه شهادة دكتوراه بالكيمياء هذا مهم بألف طريقة و طريقة |
| Onlar için Sodom ve Gomora'da ölen binlerce kişiden daha fazla üzülmedim. | Open Subtitles | أنا لا أندبهم أكثر مماأندب الألف شخص الذين ماتوا فى سودوم وجوموراه |
| Üvey annem kardeşime hamile kalınca neredeyse binlerce hediye almıştı. | Open Subtitles | عندما حملت زوجة ابى كانت لها مليون هدية من هذا |
| Bu arada, palmiye yağı binlerce yiyecek ürününde bulunuyor. Her gün yiyoruz. | TED | بالمناسبة، يُدرجُ زيت النخيل في آلالاف من المنتوجات الغذائية التي نتناولها يوميًا. |