Şimdi sizi ikna etmek istediğim nokta şu: Beyin bu gürültü ve çeşitliliğin olumsuz sonuçlarını azaltmak için çok fazla çaba sarfetmektedir. | TED | الآن ما أريد أن أقنعكم به هو أنّ الدماغ يقدّم الكثير من الجهد للحد من الآثار السلبية لهذا النوع من التشويش والتقلب. |
Açıkçası hedefim insanlara yardım etmek kendilerini daha iyi tanıyabilmeleri için. | TED | هدفي بسيط جدا، أن أساعد الناس ليصبحوا أكثر انسجاما مع أنفسهم، |
Beni bu dünyaya getirdiğin için, sana teşekkür etmek istiyorum. | TED | فقط أريد أن أقول لك شكراً لجعلي في هذا العالم |
Ya da dünya çapında düzinelerce hatta yüzlercesini inşa etmek? | TED | او ان تبني العشرات منها, او المئات منها حول العالم؟ |
Tabi ki, onların sıkıntıda kaldığı durumda işaret etmek kolay olurdu. | TED | بكل تأكيد، كان من السهولة بمكان أن أشير الى شعورهم بالنقص. |
Çünkü kendilerini öldürmeden önce kendilerini oldukları gibi kabul etmek zorundaydılar. | TED | لأنهم شعروا بأنهم اضطروا إلى تأكيد أنفسهم قبل أن يقتلوا أنفسهم |
Karşılaştığım zorluklara bakıldığında, sadece önceden tahmin etmek değil, aynı zamanda beklenmedik durumlar için önlemler tasarlamak da çok önemli. | TED | الآن، بالنظر إلى نوعيّة التحدي الذي يواجهني، من الجوهري ليس فقط أن أتنبأ بل أيضاً ان أُصمم دفاعات لغير المتوقع. |
Artık hiçbir erkeği memnun etmek zorunda değilim. Hayvanlar dışında. | TED | ليس عليّ أن أُرضي الرجال بعد الآن سأٌرضي الحيوانات فقط. |
Bu çalışmaya başladığımda, kadınları katılmaları için ikna etmek pek kolay olmadı. | TED | منذ أن بدأت هذا العمل، لم يكن من السهل إقناع النساء بالتعاون. |
AT: Evet, üzgünüm. Sanırım bazıları burayı ziyaret etmek için neden kaçtığımızı soruyor. | TED | أنوتي: نعم، وأنا آسف، أظن أن أحدهم تساءل لماذا اختفينا لزيارة ذاك المكان. |
Peter bu araştırmaya katılanlara frengilerini tedavi etmek için penisilin verilmediğini fark etti. | TED | وما لاحظه بيتر أن المشاركين في الدراسة لم يُعطوا البنسلين لمعالجة مرض الزهري |
Bunun cinsiyetçilikle ilgili olduğunu düşünüyorum ama doktorların yardım etmek istediğini de düşünüyorum. | TED | لا أعتقد أن المسألة تتعلق بالجنس لكنني على يقين أن الأطباء يحاولون المساعدة. |
Sonra, Jüpiter'in yörüngesini takip etmek için o uyduları kullandı ve Jüpiter'in de, Dünya değil, Güneş'in etrafında döndüğünü anladı. | TED | وقام حينها بتتبع هذه الأقمار لاستكشاف مسار كوكب المشتري واستنتج أن كوكب المشتري لا يدور حول الأرض وإنما حول الشمس. |
Bu midenin sadece kirliliği yok etmek için değil, aynı zamanda, kirlilikten elektrik üretmek için nasıl kullanılabileceğini görebilirsiniz. | TED | يمكنكم أن تروا كيف يمكن استخدام هذه المعدة ليس فقط للتعامل مع التلوث لكن أيضا لتوليد كهرباء من التلوث. |
Eğer uygunsa, sizlere son bir resim ile veda etmek istiyorum. | TED | أودُّ في النهاية لو سمحتم لي أن أترككم مع صورةٍ أخيرةٍ |
Ama çubukların etrafından özgürlüğe yürümüyoruz çünkü biliyoruz ki, dikkat etmek gerekir. | TED | لكننا لا نمشي حول القضبان إلى الحريّة لأننا نعلم أن هناك مأزق. |
Bir arkadaşım vardı ve insanlar onu merak ettiklerinde arayıp alışverişe gitmek ya da garajlarını temizlemeye yardım etmek isteyip istemediğini sorardı. | TED | لدي صديق ممن إذا قلق الناس عليه، فإنّهم يتّصلون به ويسألونه إن كان يرغب بالذهاب للتسوّق أو أن يساعدهم في تنظيف مرأبهم. |
Ama konuşmamın vurucu noktası şu ki sadece gerçekleri kontrol etmek yeterli değil. | TED | لكن الفكرة الأساسية من كلامي هي ان مجرد التدقيق في الحقائق لا يكفي |
Söylediğim gibi, bunu hayal etmek çok zor bir süreç. | TED | كما قلت لكم ..انه امر صعب جدا ان نتخيل الاختفاء |
Ama bu hikayeyi kullanıyorum çünkü gerçekten bana yardım etmek istediler. | TED | ولكني ذكرت هذه الحكاية لأنهم أرادوا بالفعل تقديم يد العون لي. |
Kabalık etmek istemem ama, bekleme sırası için de bir yaş sınırı vardır. | Open Subtitles | أنا لا أَقْصدُ أَنْ أَكُونَ مُميّز، لكن هناك حدّ عمر لتَقَدُّم قائمةِ الإنتظار. |
Annesiyle hep gittiği Tombala gecesini iptal etmek zorunda kalmıştı. | Open Subtitles | كان لا بُدَّ أنْ يَلغي نظاميها ليل بنجو مَع أُمِّها. |
Ve yürürken iki ayakları birden yere temas etmek zorunda. | Open Subtitles | ويجب أن يقف ثانيةً على كامل القدمين. إرفعوا قبعاتكم، سادتي، |
Geride kalanlar devam etmek zorunda. Bunu sen de denemelisin. | Open Subtitles | لقد واصل باقي العالم حياته، عليكَ محاولة فعل ذلك أيضاً. |
George'a saygısızlık etmek istemem, ama geleneksel bir balo bu. | Open Subtitles | انه ليس عدم الشعور بشأن ماحدث لجورج,ولكننا دائما نقيم الحفل |
Bir ırkı yok etmek için adım atarsak, mekanik bir ırk olsalar da insanlığımızın bir kısmından ödün vereceğimiz muhtemel. | Open Subtitles | أنه إذا شرعنا فى تدمير جنس كامل , حتى لو جنس الألات فسنكون المسؤولين عن تدمير جُزء من الرُوح البشرية |
Gelişme çağında bir çocukken, ülkesinin işgal edilmesiyle tanıştı, ve bununla mücadele etmek zorunda kaldı -- ülkenin lideriydi. | TED | وفي فترة مراهقته واجهت .. بلاده الغزو .. وكان يتوجب عليه التعامل مع هذا .. لانه كان قائد بلده |
Eğer herhangi biri kan örneğini bilgisayara verip test etmek yerine bir kez olsun baksaydı parazitler üzerlerine atlayabilirdi. | Open Subtitles | إن نظر الإنسان بدمه بأي وقت طوال الطريق بدلاً من إجراء الفحوصات فقط بالحاسوب كان ليكتشف الطفيليات بكل سهولة |
Enfekte insanları tedavi etmede hazır olunurdu, yeni hastaneler inşa etmek zorunda kalmadan. | TED | لو أنهم كانوا مستعدين لتقديم العناية الصحية للمصابين دون الاضطرار لبناء منشآت جديدة. |
- Neden biri polis karakoluna ateş etmek istesin ki? | Open Subtitles | لماذا يقدم أحدً ما على إطلاق الرصاص على المخفر ؟ |
Ama ikinci olarak, aşı yaptırmayı teşvik etmek için katılan herkese bir kilo mercimek verirsiniz. | TED | ثانياً، بتحفيز التطعيم بتقديم كيلو من العدس لكل شخص قام بالمشاركة. |
İnsanlar korkmasın diye raporu yok etmek istediler ama ben buldum. | Open Subtitles | حاولوا التخلص من التقرير حتى لا يفزع العامة لكنّي حصلت عليه |