| Çoğunlukla zevk almaya bir fırsat, ama bazen daha zor bir şey. | TED | وهي بالأساس الفرصة التي يمكن الاستمتاع بها، قد تكون أحيانا أشياء صعبة. |
| Bugünün diplomatik posta paketini bir fırsat bilip bunu sana gönderiyorum. | Open Subtitles | انا استغل الفرصة كى ارسل لك هذا فى حقيبة اليوم الدبلوماسية |
| Bu ulusun kültür tarihini yeniden yazmamız için bir fırsat bu. | Open Subtitles | مثيراً للاهتمام؟ إنها فرصة لنا لنعيد كتابة التاريخ الثقافي لهذه البلاد |
| Bu onun için iyi bir fırsat, onun razı etmeye çalışmalısın. | Open Subtitles | وهذه ايضا فرصه جيده له لذا يجب عليك مساعدتي في اقناعه |
| Bu yönden bakma. Bu mükemmel bir fırsat. | Open Subtitles | لا تنظري للأمر بهذه الطريقة انها فرصة رائعة |
| Tabii bir fırsat daha yakalamadan evvel biz onu enselemezsek. | Open Subtitles | لكننا سنلقي القبض عليه قبل أن تحين له الفرصة للقتل |
| Evet, çoğu âmir doğru olanı yapmak için bir fırsat tanımazdı. | Open Subtitles | نعم، جيّد، أكثر الرؤساءِ ما كَانَ سيَعطيني الفرصة إلى إجعلْه حقَّ. |
| Harika bir fırsat kendini gösterdiğinde anlarız ve onu elde etme gücünü gösteririz. | Open Subtitles | نعلم كم هو مذهل أن تفرض الفرصة نفسها و أيضا تحوي على المصداقية. |
| Öyleyse, size bu yükten kurtulmanız için bir fırsat vereceğim, paylaşacak mısınız? | Open Subtitles | لذا, الآن أعطيكم كلاكما الفرصة لتتحررا من عبئه فهل ستفعلان ذلك ؟ |
| Yeteneklerini yeni keşfetmiş biriyle nasıl ilgileneceğini öğrenmen için bir fırsat bu. | Open Subtitles | إنها فرصة كي تتعلمي كيفية التعامل مع شخص ظهرت له قدرات جديدة |
| Amanda ise bakıp şöyle dedi, "Simetrimi yeniden kazanmak ve özgünlüğümü benimsemek için bana verilmiş bir fırsat bu." | TED | أماندا نظرت لها وقالت، إنها فرصة لي لاستعادة تناظري واعتناق أصالتي. |
| Çıkarılan dersleri paylaşmak ve empati yapmak için bir fırsat. | TED | إنها فرصة لمشاركة الدروس المستفادة منها و لبناء التعاطف مع الاخرين. |
| Bilirsiniz, çocukları ve yaptıkları işleri görmek için güzel bir fırsat. | Open Subtitles | كما تعرفين، إنها فرصه جيده أن تري الأطفال و كل شيء |
| Uzun süredir beklediğim bir fırsat olsa da bu şekilde yapmak istemiyorum. | Open Subtitles | حتى إن كانت فرصه اسعى اليها بشدة لكني لا اريدها بهذه الطريقة |
| Pardon, şu an burada olmak, inanılmaz bir fırsat. | TED | عذراً، هذه فرصه رائعه وكل شئ ،أن أكون هنا الأن. |
| - Bu harika bir fırsat. - Neden kendi meselelerine kafa yormuyorsun? | Open Subtitles | انها فرصة مثالية لماذا لا تهتم بشأنك فقط ؟ |
| Fakat bir fırsat vardı; her saatten sonra uykuya gidip dümdüz bir üçgen şekli alır ve tekrar yeyip büyüme başlamadan önce birkaç dakika dinlenirdi. | TED | ولكن هناك فرصة واحدة: فبعد كل ساعة، تُصبح خاملة، على هيئة مُثلث وترتاح لبضع دقائق قبل أن تقوم مرة أخرى لتبدأ جولتها في الأكل والنمو. |
| Çok önemli bir fırsat elde ettik -- herkesi biraraya toplayacak zamanımız yoktu. | TED | كانت فرصة نادرة ولم يكن لدي الوقت لكي اجتمع مع كل القادة |
| Öyle büyük bir anlam için gerçek bir fırsat yoktu. | TED | لذلك لم يكن هنالك فرصة حقيقية ذات معنى كبير . |
| Enfeksiyonun yayılmasını engeller. Vücuduna savaşması için bir fırsat tanır. | Open Subtitles | نوقف التلوث قبل أن يقوم بنشاطه نعطي الجسد فرصةً للمقاومة |
| Birlikte olmak için bir fırsat yakaladık. Ama sen denemeye korkuyorsun. | Open Subtitles | نحن لدينا فرصة لنكون سويا، و لكنك فقط خائفة من المحاولة |
| Bir düzine insanı etkilemek için ne mükemmel bir fırsat. | Open Subtitles | يا لها من فرصة مدهشة للتأثير على العشرات من الناس |
| Sadece bir daha elime böyle bir fırsat geçer mi bilmiyorum. | Open Subtitles | لا أدري ما إذا كنت سأحصل على فرصة أخرى كهذه مجدداً |
| Damadım Mike O'Neal'a şirketimde harika bir fırsat teklif ettim. | Open Subtitles | لقد عرضت علي مايكل أونيل صهري الجديد فرصة ذهبية في شركتي |
| Bu siz sefiller için ikinci bir fırsat. | Open Subtitles | الآن هذه فرصةٌ ثانيَة لكم جميعاً أيها الحُقراء |
| Bu, çok dar bir fırsat penceresi ve ihtimaller avcıların aleyhinde. | Open Subtitles | أنها فرصة سانحة محدودة و أنّ فرص النجاح قليلة ضد الصيادين. |