Kesinlikle benim zaten. Kendi üzerine alınamayacağın bir iltifat bu. | Open Subtitles | أنا بالطبع، هي الحقيقية مجاملة لا يمكن أن تصل إليك |
Şimdiye dek aldığım en heyecan verici iltifat. Gelin, oturun. - Çay ister misin? | Open Subtitles | هذه أرق مجاملة تلقيتها تعالِ وتفضلي بالجلوس |
Bebeğim, bana iltifat ediyormuş gibi geldi. Hormonların yüzünden olabilir mi? | Open Subtitles | يبدو لي هذا على أنه إطراء ربما أنت منفعله بسبب الهرمونات |
- Sağ ol ama asıl sana iltifat etmek lazım. | Open Subtitles | شكراً لكِ ، لكن أنتِ من ينبغي عليه قبول الإطراء |
Kati, modaya istinaden, Diana'ya, sarmal kıyafetleri nohut köftesi gibi gözüküyor derken bunu aslında bir iltifat olarak kullandığımı söyle. | Open Subtitles | ،كايتي ، تتولي أمور الموضة أخبري ديان أنني عندما قلت .. ان ملابسها تشبه الفلافل قدت ذلك كنوع من المجاملة |
Bu iltifat sayılır ama o anlamda söylediğini sanmıyorum. | Open Subtitles | هذا يعتبر مديح نوعاً ما ولكن لا أظنك تعنين هذا المديح |
Gözlerinle uyuşuyorlar dediğimde iltifat mı olurdu? | Open Subtitles | هل تكون مجاملة اذا قلت انها تتماشى مع عينيكى ؟ |
Ah, lütfen saçmalama, çünkü bir satıcıdan ucuz iltifatlar almaya gelmedim ben buraya. İltifat etmiyordum. | Open Subtitles | كفى هراءً، لأنني لم آتي إلى هنا لأستمع إلى مجاملة من بائع |
"Ve belki bir iş arkadaşınızdan iltifat alabilirsiniz." | Open Subtitles | ومن الممكن أن تحصل على مجاملة من زميل عملك الجذاب |
Bunlara delil demek iltifat olur. Bunu yazamam. | Open Subtitles | هذا ليس سبب قوى لإدانتهم بالقتل ولن يكون هناك مجاملة لإستخراج المذكرة |
Bir kadına iltifat etmek bu kadar zor mu, Ray? | Open Subtitles | أهذا صعب , راي , لأن تقول إطراء لمراءة ؟ |
Anneler ne zaman iyi bir şey yapsa iltifat alır... çünkü kadınların sürekli iltifat duymaya ihtiyacı vardır. | Open Subtitles | هذا صحيح كل ما فعلت شيء صحيح تحصل على إطراء لأن النساء يحتاجون سماع الإطراء طوال الوقت |
Bu genellikle bir iltifat. | TED | يعطي هذا الشيء في العادة نوع من الإطراء. |
Her şeyden önce; bu, hepimizin almak isteyeceği bir iltifat gibi. | TED | مبدأياً، انه نوع من المجاملة كما نحب جميعاً أن نحظى |
Annem her zaman bir aşçı için "en iyi iltifat boş bir tabaktır" derdi. | Open Subtitles | كانت أمي تقول إن الأفضل مديح لطهي المرأة هو الطبق الفارغ |
İltifat değildi. Hem o şeyi niye aldın ki? | Open Subtitles | اليس إطراءً على كل لماذا حصلت على هذا الشيء؟ |
- Ben de ona uçabileceğimi sanmakla bana fazla iltifat ediyorsunuz beyefendi dedim. | Open Subtitles | وأجبته أنه يبالغ في تقدير قدرتي على الطيران |
Hayır, yapmadın. İltifat ettin, ben de hoşlandım. | Open Subtitles | لا لست كذلك كنت تمتدحيننى وكان يُعجبنى المديح |
Yetkili sensen, bunu bir iltifat kabul edeceğim. | Open Subtitles | حسنا, اذا كنت انت المسئول, سآخذ هذه على انها اطراء. |
BayıIırlar buna. Ben ise onlara çiçek alıp ayakkabılarına iltifat ediyordum. | Open Subtitles | و أنا كنت أضيع وقتى فى شراء الزهور و مدح أحذيتهم |
Ama en güzel iltifat komutanlarından geldi. | Open Subtitles | و لكن أبرز تلك المجاملات أتت من الضابط الميداني |
Sen söyleyince, iltifat gibi geliyor. | Open Subtitles | يبدو مديحاً كونك أنت المتحدث حسناً، تغيير بسيط في الخطط |
Ayrıca bu kulağa iltifat olarak gelmeyebilir ama bu kadar şahane birisini beklemiyordum. | Open Subtitles | وأعلم أن هذا لا يبدو كإطراء ولكنني لم اتوقع أن تكوني بهذا الكرم |
Kıyafetine iltifat etmek, kariyeriyle ilgiliymiş gibi davranmak, | Open Subtitles | الثناء على أختيارها فى الملابس والتظاهر بأننا مهتمين بحديثها عن حياتها |
Hayır, anlamıyorsun. İltifat olarak söyledim. | Open Subtitles | لا، أنت لا تفهمني كنت أعنيها كمجاملة ومديح |