Yüksek performanslı bilişim ağları ile ve yakınlarınızda olan diğerleriyle niyetlerini anlamak için sürekliye yakın şekilde iletişiminizin olması gereklidir. | TED | يجب أن يكون لديك اتصال شبه مستمر مع شبكات الحوسبة ذات الأداء العالي والشبكات الأخرى القريبة لكي تفهم ما يقصدون |
Ayrıca, aldığımız kararların bize daha güvenli bir ortam sağlayıp sağlamadığını anlamak istedim. | TED | و أردت أيضاً أن أفهم إن كنا نتخذ القرارات بطريقة تجعلنا أكثر أماناً. |
Bu durumun süresinin hangi etken tarafından kontrol edildiğini anlamak istedik. | TED | هنا نريد أن نفهم من المسؤول عن مدة استمرارية هذه الحالة |
Ve serotoninin nasıl çalıştığını anlayabilmek için, serontonin mekanizmasının nerede olduğunu anlamak gerekir. | TED | ومن أجل فهم كيفية عمل السيروتونين، من المهم أن نعرف مكان آليات السيروتونين، |
Ve bu da, esasında Richard'ın söylediği derin şey: Bir şeyi anlamak için, küçük parçalarını anlamak lazım. Etrafındaki her şeyden azıcık anlamak lazım. | TED | ولذا، فأنه شئ عميق أن تحدث ريتشارد حول: لفهم أي شئ، يتوجب عليك فهم قليل من القطع. شئ قليل عن كل شئ يحيط به. |
Ama Tanrı'dan dilerim ki bunu geri alabilseydim ama anlamak zorundasınız. | Open Subtitles | وأتمنّى لو أنّ بإمكاني التراجع عن ذلك، لكن يجب أن تفهمي. |
Sizin için tehdit teşkil etmiyoruz insanlar. Tek amacımız anlamak. | Open Subtitles | لا نمثل تهديداً على البشر قاطني الأرض غرضنا هو الفهم |
Harvey, anlamak zorundasın sana buradan kendi başına gitme izni vermeye yetkim yok. | Open Subtitles | هارفي، يجب عليك أن تفهم ليس لدي الحق لتركك ترحل من هنا لوحدك |
Yerel halkın böyle birşeyden neden korktuğunu anlamak zor değil ... | Open Subtitles | اعتقد انه اسهل تفهم لماذا سكان ذلك الكوكب خائفين من ذلك |
Akademisyenlerin popüler medyayla neden ilgilenmediklerini anlamak için önce üniversitelerin nasıl çalıştığını anlamalıyız. | TED | لتفهم لما لا يتعامل الأكاديميون مع وسائل الإعلام المشهورة، عليك أن تفهم أولاً نظام الجامعات. |
Çünkü senin yapmayı sevdiğin şeyleri daha iyi anlamak istiyorum. | Open Subtitles | لأنني أردتُ أن أفهم أكثر الأشياء التي تحب أن تفعلها |
Evet, anlıyorum dostum. Onu hepimiz özlüyoruz. Ama belki neler olduğunu anlamak sana biraz bilemiyorum, biraz rahatlamış hissettirebilirdi. | Open Subtitles | أجل ، أفهم هذا يا رجل ، كلنا نفتقدها لكن ربما فهم ما حدث يعطيك ، نهاية نوعاً ما |
anlamak istediğim, senin gibi güçlü bir adam ne yapar? | Open Subtitles | أريد أن أفهم ما الذي يجعل رجلًا ذو نفوذ مثلك |
Ahlak kökenini anlamak, onu bir köşeye atmak anlamına gelmez. | Open Subtitles | كي نفهم أصل المبادئ الأخلاقيّة لا يعني بالضرورة وضعها جانباً. |
Telefon görüşmelerinin detayı olmadan zanlının tezgahını anlamak zor olacak. | Open Subtitles | بدون نصوص هاتفية سيكون من الصعب ان نفهم حيلة الجاني |
Bu sürecin nasıl işlediğini anlamak için, psikopatları bıraktım ve Oxford'da öğrenme ve gelişim konusunda uzman bir laboratuvara katıldım. | TED | ومن أجل فهم كيف تسير هذه العملية، تركت المرضى النفسيين وذهبت للانضمام إلى مختبر في أوكسفورد متخصص في التعلم والتطور. |
LP: Şu an geldiğimiz nokta Youtube'da kedileri anlamak ve bunun gibi şeyler, örneğin ses tanımayı daha ileriye taşımak. | TED | ل.ب: حسنا، هذه هي الحالة الفنية التي لدينا الآن، فهم القطط على اليوتيوب، وأمور مشابهة، تطوير تقنية التعرف على الصوت. |
YNH: Bence, gerçekliği anlamak için, doğruyu anlamayı istemeyi istememiz gerekiyor. | TED | يوفال: أعتقد اننا يجب ان نريد لنريد لمعرفة الحقيقة، لفهم الواقع. |
Veya: Orta Amerika'yı daha iyi anlamak için ne yapabiliriz? | TED | أو: ما الذي يمكننا القيام به لفهم الوسط الأمريكي أفضل؟ |
Kiera, seninde benim için ne anlama geldiğini anlamak gerekli. | Open Subtitles | كييرا ، عليكي أن تفهمي ما يعنيه ذلك بالنسبة لي |
Sözlerimi, teknolojinin gezegenimizi yönetme noktasında son derece önemli olduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Ama daha da önemlisi, onu anlamak ve onu uygulayacak dirayete sahip olmak. | TED | اريد أن أنهي بأن أقول ان هذه التقنية هي في غاية الاهمية لإدارة كوكبنا وحتى الأكثر أهمية الفهم والحكمة لتطبيقها |
Sorunu anlamak istediği tarz da eşitsizlik sorununa yaklaşmayı tercih ettiği tarz da benimkinden farklıydı. | TED | الطريقة التي أراد بها أن يفهم المشكلة، الطريقة التي أراد بها أن يتعامل مع مشكلة عدم المساوة كانت أيضاً مختلفة عني. |
Kararını anlamak için bu fikri yüzlerce, binlerce kez düşündüm. | Open Subtitles | لقد حاولت جاهدة ان افهم قرارك لكن . بلا جدوى |
Ama şu anda hayatının ne kadar heyecanlı olabileceğini anlamak üzere. | Open Subtitles | لكن الآن، هي على وشك أن تكتشف كم ستكون حياتها مثيرة |
Bunu anlamak için en büyük katkının kariyerin kaçıncı yılında yapılabileceği ihtimaline bakıyoruz. | TED | لتحديد ذلك نحن ننظر إلى إحتمالية أن تقوم بأكبر اكتشاف لك دعنا نقول، سنة، إثنان، ثلاثة أو 10 في حياتك المهنية؟ |
Burada garip şeylerin döndüğünü anlamak için dâhi olmaya gerek yok diyorum. | Open Subtitles | لايحتاج لعبقرية ، إكتشاف أن شيئاً ما غريباً يجري هنا ، تعلمين؟ |
Silah taşıyıp taşıdığını anlamak için süslü duyulara ihtiyacım yok. | Open Subtitles | لا أحتاج حواسا مرهفة لأعرف أن لديه مسدسا على الأرجح. |
Rengi hem bir iletişim aracı olarak hem de toplumda tanımlandığım kaçınılmaz bir şekil olarak daha iyi anlamak için her şeyimi verirdim. | TED | كنت سأقدّم أي شيءٍ لأفهم اللون بطريقة أفضل كوسيط وكطريقة محتومة أُعرَف فيها في المجتمع. |