Avlanmak, babanla geçirdiğin en güzel zamanlarındı şimdiyse benimle avlanacaksın. | Open Subtitles | الصيد برفقة أبيك كان أسعد وقت قضيته، والآن ستصيدين برفقتي |
"...ülkenin en şanslı, en mutlu çifti olduğumuzu söylerler." | Open Subtitles | ويحسدوننا وسيقولوا أننا أسعد زوجين فى البلاد |
Ve çoğu zaman mutluyum, çünkü bunların dünya üzerindeki en mutlu tür olduklarını düşünüyorum. | TED | وأنا سعيدة معظم الوقت، لأني أعتقد أنها أسعد مخلوقات على الكوكب. |
daha mutlu, daha dengeli ve daha başarılı çocuklar yetiştiriyoruz. | TED | و نُنتج من هُم أسعد,وأكثر استقراراً وأكثر نجاحاً من الاطفال |
Strese sokan iş de yoktu. Kendimden başka memnun edecek kimse yoktu. | Open Subtitles | لكن العمل يضغط على أعصابي لم أكن أحاول أن أسعد أحدا غيري |
...beni dünyanın en mutlu erkeği yapıp benimle evlenir misin? | Open Subtitles | هلّا جعلتني أسعد رجل في العالو و قبلتي الزواج بي؟ |
Tekrar buluştuklarında mutluluklarına mutluluk katacaklar. Buna bayılıyorlar. | Open Subtitles | سيكونا أسعد حين يلتقيان ثانيةً لقد اعتادا الأمر. |
Hiçbir şey onu okuldan sonra vampir inlerinde dolaşmamdan daha mutlu edemez. | Open Subtitles | لا شئ يجعلها أسعد من اكتشافها بأنني أتسكع في وكر مصاص دماء |
Hayatımda hiç bu kadar eve geldiğime sevinmemiştim. | Open Subtitles | لم يسبق لي في حياتي أن كنتُ أسعد لعودتي إلى المنزل. |
- Esat'la iyi bir uyum yakaladık sayılır. | Open Subtitles | أنا و "أسعد" نشعر بالارتياح لبعضنا البعض |
Her gece güzel bir şekilde uykuya dalıyorum ve dünyadaki en mutlu adamım ve yaşadığıma minnettarım diye tekrarlıyorum. | TED | كل ليلة اخلد لنوم هانئ وأنا، أكرر، أسعد رجل في العالم وإنني ممتن لأنني على قيد الحياة. |
Farkında olmadığınızı biliyorum ama bana hayatımın en güzel saatlerini yaşatıyordunuz. | Open Subtitles | أعرف أنك لم تعرف ذلك إنك تعطينى بعض أسعد ساعات فى حياتى |
Noel yılın en güzel günü olmalı. | Open Subtitles | ينبغي ليوم عيد الميلاد أن يكون أسعد يوم في السنة |
"...ülkenin en şanslı, en mutlu çifti olduğumuzu söylerler." | Open Subtitles | ويحسدوننا وسيقولوا أننا أسعد زوجين فى البلاد |
Tatlım, senin ne kadar iyi biri ve benim ne kadar şanslı olduğumdan bahsediyordum. | Open Subtitles | أو, حبيبتي, أنا أثرر معه فقط عنك كم أنت شخص جيد, وأنا أسعد شخص في هذه الحياة |
mutluyum çünkü işimi iyi yapmıştım. | Open Subtitles | أسعد جداً بنفسى لأنى أتممت عملى على أكمل وجه |
Sen döndüğüne göre tatlım, burası daha mutlu bir yer olacak. | Open Subtitles | إنها ستتغير إلى مكان أسعد حالاً بما أنك قد عدت إليه |
Aynı adamlarla yeniden savaşmak zorunda kalmayacağını öğrendiğinde Fransız komutan memnun olmuştur. | Open Subtitles | لقد أسعد والدنا الفرنسي معرفة أنه لن يضطر أبداً لمحاربة نفس الإنجليز ثانية |
Peki nasıl dünyanın en mutlu insanı olabilirsiniz? | TED | إذن ، كيف يحدث أن تصبح أسعد رجل على سطح الكرة الأرضية ؟ |
Seni bu durumda görmekten daha büyük mutluluk olamaz. | Open Subtitles | لايمكن أن أكون أسعد من رؤيتك وأنت تمشي على اللوح الخشبي |
Yaşadığım sürece, hayatımdaki hiçbir şey beni bu kadar mutlu edemez. | Open Subtitles | لا شيء أخر في حياتي كلها سيجعلني أسعد طالما سأكون عايش |
Neredeyse öldürülüyor olduğuma hiç bu kadar sevinmemiştim. | Open Subtitles | لم أسعد بهذا القدر قبلاً على إقترابي من الموت. |
- Esat ve ben bir de evrak işlemleri için bir sekreter. | Open Subtitles | -أنا و(أسعد ) والسكرتيرة للتعامل مع الأوراق. |
Aslında beni en çok mutlu edecek şey, arkasından benim gelip onu kontrol etmeyeceğimi bilerek bir hastanın odasına girmesini izlemektir. | Open Subtitles | في الواقع لاشيء سيجعلني أسعد من مشاهدته يمشي لغرفة مريض بدون الشعور انه لابد لي من الدخول بعده ومراجعة كل شيء |
Bir kalın kafalıya memelerini uzatmaktan bu kadar mutlu olamazsın! | Open Subtitles | أسعد ما تكونين عندما تتتعرين أمام أي حقير يمر بكِ |
Ahmadileri finanse eden bilinmeyen bir kaynağı izliyorlarmış Esad hükümetine karşı ayaklanmalarını umuyorlarmış. | Open Subtitles | هم يَتعقّبونَ مجهولون حدّدْ مصدر الذي مُوّلَ عائلة أحمدي، تَمنّي الذي هم يَرتفعونَ ضدّ حكومةِ أسعد. |
Bil ki hatıralarının lekelemekten hiç zevk almıyorum. | Open Subtitles | فلتعلمي أني لا أسعد لتلطيخ الذكريات السعيدة |
Gerçek aşkı bulduğunu söylüyordu ve çok mutluydu. | Open Subtitles | بأنّه كان حبّا حقيقيا ولم تكن أسعد من هذا |