Maddi sıkıntın olduğunu söylediğinde, aslında bir anlamda ezik olduğunu ilan etmiş oluyorsun. | TED | عندما تقول أن لديك مشاكل مادية، فأنت حينئذ تعلن بشكل جلي أنك خاسر. |
Harika. Şimdi ne olduğunu anladın, hadi daha da ilginç bir şey deneyelim. | TED | ممتاز. والآن بما أنك قد فهمت الفكرة الرئيسية دعنا نجرب خدعة أكثر تشويقاً |
Çünkü sen de benim kadar Koruyucu için en iyisini istiyorsun. | Open Subtitles | لأني أعتقد أنك تريدين ما هو أفضل للحامية بقدر ما أفعل |
Belki sen de onun sana gösterdiği nezaketin karşılığını vermek istersin. | Open Subtitles | ربما تشعر أنك كنت ترغب في أن ترد له عطفه عليك |
Eğer sosyal ağların üst lineer eğimi üzerinden konuşursak, birim başına daha fazla demektir, teori der ki; hayatın hızı artar. | TED | إذا كانت هذه هي الشبكات و تدرجها الخطي الفائق اكثر للفرد الواحد في هذه الحالة النظرية تقول أنك زدت تسارع الحياة |
DB: Ama bunu söylemek neredeyse yasak ilan edildi, bunu söylemek nasılsa senin bir çeşit bağnaz olduğuna işaret ediyordu. | TED | ديڤيد برووكس: لكن أصبح غير مسموح به أن نقول أن، لأنها أصبحت كعلامة أنك بطريقة ما يجب أن تكون متعصب. |
Ama ölümcül bir hastalığınızın olduğunu bilmek sizde nasıl bir sıkıntı yaratır? | TED | لكن، كم ستعاني؟ عندما تعلم أنك مصاب بمرض يمكن أن يؤدي لوفاتك؟ |
senin aslında olmadığın biri olduğunu düşünse bile sohbeti devam ettirmeye çalış. | TED | حاول أن تجعل المحادثة مستمرة، حتى لو ظنَّت أنك شخص ليس أنت. |
Hastalık ülkeden ülkeye o kadar hızlı yayılır ki ne olduğunu anlamazsınız bile. | TED | وينتشر المرض من بلد لبلد سريعاً جداً لدرجة أنك لا تعرف ماذا يحدث. |
Bunun içinde olduğunu sana birinin söylemesi için beklemek zorunda değilsin. | TED | فليس عليك انتظار شخص ما ليخبرك أنك مُشاركٌ في هذا التغيير. |
İhbar. Muhbirin teki olduğunu biliyordum. En başından beri biliyordum. | Open Subtitles | الوشاية , كنت أعرف أنك واشى كنت أعرف طوال الوقت |
sen döndüğüne göre tatlım, burası daha mutlu bir yer olacak. | Open Subtitles | إنها ستتغير إلى مكان أسعد حالاً بما أنك قد عدت إليه |
Ama sen onları içine atıp atıp dolanmayı seviyorsun herhâlde! | Open Subtitles | ولكن أنت، بالطريقة التي تحملها بداخلك لابد أنك تحب ذلك |
Mesela sen polise anahtarını orada bir yere bıraktığını söylesen. | Open Subtitles | إفترض أنك تخبر الشرطة بأنك تركت مفتاحك هنا بمكان ما |
beni takip ettiğine memnun oldum. bana gerçekleri sylemeye zorluyor. | Open Subtitles | أنا مسرور أنك تتبعتيني فهذا يدفعني أن أقول لك الحقيقة |
Geleneksel işadamlarına bu tarz bir yetkilendirmeden bahsettiğinizde, hayvanat bahçesine ait olduğunuzu düşünürler. | TED | عندما تتحدثون عن هذا النوع من التفويض لرجال الأعمال التقليديين، يعتبرون أنك مجنون. |
O genç şirin adam gelip seni sordu. uyuduğunu söyledim. | Open Subtitles | و هذا الشاب الظريف سأل عليك مرتان أخبرته أنك نائمة |
Hiç öncesinde bin kere yapmış olduğunuz gibi check-in'den geçtikten sonra kapıya varana kadar biletinizi kaybettiğinizi düşündünüz mü? | TED | هل سبق وأن بدا لك أنك ستفقد تذكرت سفرك ألف مرة وأنت تمشي من إنهاء إجراءاتك إلى البوابة ؟ |
Yer altı olsa bile burada benim misafirin olduğun için memnunum. | Open Subtitles | أنا مسرور أنك ضيفي هنا بالرغم من أن ذلك تحت الأرض |
Fazla battaniye var mı diye geldin, bir yıldır da gitmiyorsun. | Open Subtitles | يبدو أنك جئت للحصول على بطانية إضافية، و بقيت لعام كامل |
Bunun mükemmel bir kıyafet olmayabileceğini düşünmek için durmadınız bile | TED | حتى أنك لم تفكّر للحظة أنها قد لا تلائمك كثيًرا. |
Miami'de, bunun anlamı ateşli DJ'lerle gece partileri anlamına geliyor ve içeri girmenin tek yolu kayıtlı seçmen olduğunuzu göstermek. | TED | في ميامي، هذا يعني حفلات طوال الليل مع منسقي أغاني رائعين حيث الطريقة الوحيدة بالدخول هي بإظهار أنك مُسجل للتصويت. |
senin nereye ne giyeceğini bilen biri olduğundan hiç şüphem yok, tatlım. | Open Subtitles | أستطيع أن أقول أنك من النوع الذي يرتدى دائماً ملابس عقلانية جدا |