onlar bizim için insan olarak değerli olduklarını bilmeliler, not ortalamaları yüzünden değil. | TED | هم بحاجة إلى معرفة أنهم مهمّون بالنسبة لنا باعتبارهم بَشرًا، وليس بسبب معدلاتهم. |
Balina seksi hakkında öğrendiğim diğer bir şeyde onlar da ayak parmaklarını kıvırıyor. | TED | والشئ الشيّق الآخر الذي تعلمتُه عن جنس الحيتان: أنهم يعقصون أصابع أرجلهم أيضاً. |
Fakat bu bölümlerin ters yüzlerine bakarsanız, esas olarak birbirlerinden farklı olduklarını görebilirsiniz. | TED | لكن اذا نظرتهم الى أنواع الفراغات، ستلاحظون أنهم في الواقع مختلفين من بعض. |
Sadece daha aptal oldukları için onların yerine benim düşünmem gerekiyor. | Open Subtitles | فقط أنهم أكثر غباءاً منى لذا وجب على التفكير بدلاً منهم |
Daha fazlasını kültüre izole ettik ve farklı ekotipler olduğunu öğrendik. | TED | وعندما عزلنا الكثير منهم في بيئتنا، علمنا أنهم أنماط بيئية مختلفة. |
Öncelikle, uzmanların görevini üzerimize almaya hazır ve istekli olmalı, ve onları modern havariler gibi görme fikrinden vazgeçmeliyiz. | TED | أولا، يجب أن نكون مستعدين و راغبين أن نتحدى الخبراء و أن نستغنى عن فكرة أنهم رسل العصر الحديث. |
Kahraman olduklarını söyler ve onlar olmadan ülkenin dağılacağı imajını vermeyi severler. | TED | يحبون أن يعطوا صورة أنهم هم المنقذون، ومن دونهم سوف تنهار البلد. |
onlar da ateşi kuşatmış, hayallerinden, umutlarından, geleceklerinden aheste aheste bahsetmiş olmalı. | TED | هم أيضًا، لا بدّ أنهم تجمّعوا حول النار، يهمسون بأحلامهم، وآمالهم، ومستقبلهم. |
onlar hakkında tüm duyduğum ne kadar fakir olduklarıydı, bu yüzden onları fakirlik dışında, başka bir şekilde görmem imkansız hale gelmişti. | TED | كل ما سمعته عنهم هو كم كانوا فقراء، بحيث أصبح من المستحيل بالنسبة لي أن أراهم في أي وضع سوى أنهم فقراء. |
Bu hala insan oldukları anlamına geliyor. Kovulmaları onlar için daha iyi. | Open Subtitles | هذا يعنى أنهم ما زالوا بشر من الأفضل أنهم أبعدوا عن ذلك |
Her ne kadar onlar için zaman 53 yıl önce başlamış olsa da. | Open Subtitles | بالرغم من أنهم ، بالطبع يعتبرون الوقت قد بدأ قبل 53 سنة فقط |
Şimdi, bu hayvanların çok küçük ve çok basit olduklarını düşünüyoruz. | TED | هذه الحيوانات صغيرة للغاية و لازلنا ننظر إليهم على أنهم كذلك. |
O senin kendi salakça hatan... onların hokey maskesi gibi durmaları gerekiyor. | Open Subtitles | تبدوا مثل حمار أخرس غبى اجعلهم يفترضون أنهم ينظرون إلى قناع الهوكى |
Bazen onların benim olduğuna inanamıyorum. Neyi kastettiğimi biliyor musun? Evet. | Open Subtitles | أحياناً, فقط إنني لا أظن أنهم لي, أتعرف ما أعني ؟ |
ve bu yüzden blog yazarına bir e-posta atmışlar ve onun eski bir versiyonu incelemiş olduğunu düşündüklerini söylemişler. | TED | لذلك كتبوا لها هذه الرسالة، يدافعون فيها عن قضيتهم جاعلين حجتهم أنهم شعروا أنها قد أجرت تقييماً لنسخة قديمة. |
Sence keşişler gibi oturup da neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünüyorlar mıdır? | Open Subtitles | هل تعتقدين أنهم يجلسون فى زنزانة مثل الرهبان ليوازنوا بين الحق والباطل ؟ |
"Sakıncası yoksa birşey sorabilir miyim?" dendiğinde ardından hep Bunlar sorulur. | Open Subtitles | هذا ما يقوله الناس دائماً عندما يقولون أنهم سيسألون سؤالاً شخصياً |
Umut edelim de bir anlaşmaya varsınlar ve bizi bir süre serbest bıraksınlar. | Open Subtitles | دعنا نأمل أنهم يمكنهم التوصل إلى اتفاق وان يتركونا لحالنا لفترة من الوقت. |
Ve bu açıkça gösteriyordu ki yalan söylüyorlardı göz göre göre. | Open Subtitles | نحن لا نستخدم المضادات الحيوية. وهذا يبين بوضوح أنهم قد كذبوا |
Okuduklarını anladıklarından emin olmak için onlara birçok zor sorular veriyoruz. | TED | ونعطيهم الكثير من الأسئلة الشاملة للتأكد من أنهم يفهمون ما يقرؤون. |
Bu benim işimde de genellikle kullandığım bir teknik, çünkü insanlar görüntülendiklerini bilmiyorlar. | TED | وهذا هو الأسلوب المفضل لدي في عملي لأن الناس لا يعلمون أنهم مراقبون. |
Veya o kadar da zeki değillerdir ya da çok yönlü teknoloji oluşturabilecek düzeydeki bir zekânın evrimi sandığımızdan çok daha nadirdir. | TED | أو ربما أنهم ليسوا بذلك الذكاء، أو ربما التطور نوع ذكيّ قادر على خلق تكنولوجيا متطورة هو أندر بكثير مما لقد افترضنا. |
Kendi beyin etkinliklerini izliyorlar, ve acıyı üreten sinirsel yapıları kontrol ediyorlar. | TED | أنهم يشاهدون طريقة تفعيل أدمغتهم ويقومون بالتحكم في المسارات التي تنتج الألم |
Bir hastaneye gelirseniz size bakmak için kaç klinisyen gerektiğini ve bunun zaman içinde nasıl değiştiğini araştıran bir çalışma yapıldı. | TED | وهناك دراسة حيث أنهم يتطلعون في العيادات كم استغرق العناية لك إذا وصلت إلى مستشفى، كما أنها تغيرت مع مرور الوقت. |
Hepsini tekrar bulması ve hepsinin hayatta olduğu bulması bir hafta sürdü. | TED | وقد استغرقت أسبوعا للعثور عليهم جميعا مرة أخرى واكتشاف أنهم قد نجوا. |