| Gördüğünüz gibi, Yalan söylemek aslında gelişme sürecinde tipik bir adım | TED | وهكذا كما ترون، الكذب هو في الحقيقة جزء تقليدي للنمو والتطور. |
| Gazetelerde yazdgna göre, karnz kendi istegiyle Yalan testinden geçmis. | Open Subtitles | الآن، الصُحُف تَقُولُ بأنّ زوجتَكِ تَطوّعَت لأَخْذ إختبار كشف الكذب. |
| Eğer çıkıp Yalan söylersem, bir de ben yalancı şahitlikten kodesi boylarım. | Open Subtitles | و إذا قُمت هناك و كذبت سيسجننوني بسبب الكذب وأنا حنثت بالقسم |
| Riyadan. Bu ne anlama geliyor biliyor musun? yalanlar ve yalancılar! | Open Subtitles | من التعود على الكذب ، أتعرف معناها من الكذب و الكاذبين |
| Kalmadı artık öyle bir yalanı, zindanı, bağı kaybetme korkusu. | Open Subtitles | اختفى الآن ذلك الخوف من الفقدان, من السجن, من الكذب |
| Ve ona Yalan söylemek zorunda değilim çünkü onu yatağa atmak istemiyorum. | Open Subtitles | وأروع ما في الأمر، أني لا أضطر إلى الكذب لأستدرجها إلى السرير |
| Tonane'nin halkına Yalan söylemek fikri benim de hoşuma gitmiyor. | Open Subtitles | أنا لا أحب فكرة الكذب على قوم توناني أكثر منك |
| Bir Yalan... bütün mutlu anılarını sana geri verebileceğimi bana düşündürtdü. | Open Subtitles | الكذب هو إعتقادي أنني أستطيع أن أعيد لك كل ذكرياتك السعيدة |
| Neden burada olduğumu merak eden olursa diye veya Yalan makinesi testi için. | Open Subtitles | لذا إذا تسأل أحد عما أفعله هنا أو من أجل جهاز كشف الكذب |
| Ve şu anda herkesin Yalan söylemeyi bırakıp gerçekleri konuşması gerekir. | Open Subtitles | و حان الوقت للكل أن يتوقفوا عن الكذب و قول الحقيقة |
| Ve şu anda herkesin Yalan söylemeyi bırakıp gerçekleri konuşması gerekir. | Open Subtitles | و حان الوقت للكل أن يتوقفوا عن الكذب و قول الحقيقة |
| Adam karısına Yalan söyleyip gizlice başka bir kadınla özel duygularını paylaşıyor, Doug! | Open Subtitles | دوغ، والرجل الكذب على زوجته، التسلل حول مع امرأة أخرى، تقاسم المشاعر الحميمة. |
| Yalan makinesinden zorlanmadan geçti. Ayrıca onu seviyordu gibi görünüyor. | Open Subtitles | لقد إجتاز جهاز كشف الكذب وبدا لي أنه أحبها بحق |
| Son zamanlarda anladım ki, kendime bile kolaylıkla Yalan söyleyebiliyorum. | Open Subtitles | لقد اكتشفت ذلك مؤخراً حتى الكذب على نفسي يكون سهلاً |
| Riyadan. Bu ne anlama geliyor biliyor musun? yalanlar ve yalancılar! | Open Subtitles | من التعود على الكذب ، أتعرف معناها من الكذب و الكاذبين |
| Evliliğimizin en güzel hatıralarının yalanlar üzerine kurulu olmasına inanamıyorum. | Open Subtitles | لا اصدق ان احدي افضل لحظات زواجنا مبني علي الكذب |
| Bu güvensizlik bir takım yalancı... haberciler tarafından, yetkililere iletilmiş. | Open Subtitles | ولقد رأينا نتائج عدم الثقة في صورة الكذب والإفتراضات المسبّقة |
| yalanı bırak, insanlarla oynamayı bırak. Daha kibar biri ol, yeter. | Open Subtitles | توقفي عن الكذب , توقفي عن التلاعب , فقط كوني ألطف |
| Ve tüm her şey, yalandan başka bir şey değilmiş. | Open Subtitles | وكل هذا الوقت لم يكن يفعل أيه شئ سوى الكذب |
| Sen ayıkken kötü bir yalancısın. Sarhoşken çok daha kötü bir yalancısın. | Open Subtitles | حسنٌ، أنتِ كاذبة فاشلة في إتّقاظكِ، وأكثر فشلاً في الكذب وأنتِ ثملة. |
| "Ama yalanın, beni aşkı hayattan daha çok sevdiğime inandırıyor." | Open Subtitles | ولكن الكذب بأن أقول بأنني أحبك أكثر من حبي للحياة |
| yalanları ortaya çıkarıp sırlardan dolayı meydana gelen anlaşmazlıkları çözebilir. | Open Subtitles | يمكنها اكتشاف الكذب ورأب الصدع الذي يأتي من حفظ الأسرار |
| yalanlardan ve Yalan söylemekten... o kadar bıktım ki. | Open Subtitles | اننى متعبة جدا تعبة من الكذب, وتلفيق الأكاذيب, |
| Bunu duyduğuma şaşırdım Yargıç Bey, aslında kendisi çok iyi bir yalancıdır. | Open Subtitles | متفاجئٌ لسماع ذلك أيها القاضي إنها في الواقع بارعة الكذب |