Gerçek anlamda milyonlarca insanın yaşamına önemli değişiklikler getirebilme ve küresel çapta koruyucu hekimlik konusunda bir fırsat penceresi ile karşı karşıyayız. | TED | إذن توجد فترة زمنية حرجة علينا صنع فرق هام ليتمكن من التأثير على حياة ملايين البشر ونمارس الطب الوقائي على مستوى علمي |
ve araştırmalarımızda keşfettiğimiz, bir ya da iki derecede önemsediğiniz noktaya sıklıkla bölgeseldir. | TED | ونحن نكتشف تبعاً لابحاثنا ان العقدة تتأثر على الاقل بمستويين أكبر من محيطها |
bir cümlede bundan 4000 yıl önce, bir adam ve ailesi Orta Doğu'ya gelmişler, ve o zamandan beri dünya bir daha aynı olmamış. | TED | بالمختصر هي قصة من 4000 عام مضت .. عن رجل وعائلته عبر جُل منطقة الشرق الاوسط ومنذ ذلك الحين تغير العالم على نحو تام |
bu,daha çok,ulaşıma,kimyasal verimliliğe... ...suyun etkili kullanılmasına ve bir de... ...soğutmaya dayanıyor. | TED | تعتمد كثيرا على المواصلات، الأسمدة الكيميائية, الاستخدام الكبيرة من المياه وأيضا التبريد. |
Çünkü yabancıların yardımına duydukları bağımlılıklarını azaltan bir becerileri var. | TED | لديهم مهارة، مما يجعلهم أقل اعتمادا بكثير على المساعدات الخارجية. |
ve böyle çok hızlı bir şekilde hangi hastaların pozitif hangilerinin negatif olduğuyla ilgili ikinci bir fikrimiz oluyor. | TED | وبذلك، هذا سريع جدا، فإننا يمكن أن نحصل على استشارة ثانية لمعرفة أي من المرضى مصاب، وايهم غير مصاب. |
Yapılması gereken basit şeyler var... Örneğin hayvanın burnunu 5sn sokmak zorunda olduğu koklama deliğinde ufak bir lazerimiz var... | TED | وهناك أشياء بسيطة مثل، على سبيل المثال، ليزر صغيرة في ثقب الشم حيث يضع هذا الحيوان انفه لمدة خمس ثوان. |
Eğer bir firma, müşterilerine ürettiği ürünün zamanla daha eşsiz olacağı sözünü veriyorsa rekabette önemli bir üstünlük elde eder. | TED | والشركات التي تنتج على نطاق واسع وتضمن لعملائها أن كل قطعة ملابس ستصبح فريدة مع الوقت ستكتسب ميزة تنافسية قوية. |
Kafaları patlıyor." bir tartışmaya girmenin sebebi rakibinizi nakavt edecek kadar güçlü olmasıdır. | TED | رؤوسهم ستنفجر. الفكرة هو أنك تحصل على جدال هذا قوي بأنه سيقرع خصمنا |
Tabi, bu bir Saul Steinberg. New Yorker'da kapak olmuştu. | TED | إنها بالطبع سول ستينبرج .. كانت على غلاف مجلة نيويوركر |
bu numaraların bir kısmını öğrenmek istemiyorsanız, şu an burayı terketseniz iyi olur. | TED | يفضل أن تغادر الآن إذا لم تحب أن تتعرف على بعض هذه الخدع |
bir parça İsviçre peynirinde görüldüğü gibi siyah bir zeminde bir küp olarak. | TED | كمكعب , على خلفية سوداء كما يرى من خلال قطعة من الجبن السويسري |
Yemeğimiz sona erdiğinde ikimiz de karşımızdakinin açık davrandığını görmüştük. | TED | وفي نهاية غدائنا لقد أشدنا بإنفتاح كل طرف على الآخر |
bu hıza dönmenizin de yine 8 yıl süreceğini düşünebilirsiniz, ya da 10 yıl -- hayır, cevap 45 yıldır. | TED | ربما يخطر على بالكم انك ستعود الى نفس السرعة خلال 8 سنوات .. او 10 .. لا ..انها 45 عاماً |
ve ben bunu çok konforlu bir ışıklandırma olarak görüyorum, rahatlamamızda ve düşünmemizde bize yardımcı oluyor. Aynı zamanda şöyle birşey de olabilir: | TED | وأرى أن هذا هو النوع من الضوء مريح جدا فهو يساعدنا على الاسترخاء والتفكير. كما يمكن أن يكون شيئا من هذا القبيل : |
Orta Doğu'da, bu yol boyunca, tam olarak bu şekilde yüzlerce topluluk var. | TED | ان هناك المئات من هذه المجتمعات عبر الشرق الاوسط .. على هذا الدرب |
Dünyanın asıl sorununa odaklanabilmek için işimi bıraktım: Kara Mayınları | TED | ترك وظيفتي للتركيز على مشكلة العالم الحقيقي : الألغام الأرضية. |
Bugün evrende olan herşeyi barındırıyor içinde, hayal edebilirsiniz, patlıyor ve, | TED | و يشتمل على كلّ ما يحتويه الكون حالياً، فيمكن تصوّره ينفجر، |
Afganistan'a seyahatlerim çok uzun yıllar önce ülkemin, anavatanımın doğu sınırında, Polonya'da başladı. | TED | رحلاتي الى افغانستان بدات منذ سنوات مضت على الحدود الشرقية لبلدي, موطني ,بولندا |
bu adamların operasyonlarını nasıl paraya çevirebildikleri ile ilgili bir örnek. INTERPOL'e gidip sayfalara baktığımız ve aranan kişileri arıyoruz. | TED | مثال على كيف يستطيع هؤلاء الاشخاص تنفيذ عملياتهم ذهبنا و اخذنا نظرة على صفحات الانتربول و بحثنا عن اشخاص مطلوبين |
Rezervasyondaki evlerin en az yüzde 60'ı siyah küfle kaplanmış durumda. | TED | 60 بالمئة على الأقل من بيوت المحمية يتفشى بها العفن الأسود. |
Dünyaya geniş açıdan bakınca üzerinde yaşayanları insan olarak görme beceriniz kayboluyor. | TED | لأنه, عندما نبعد العدسة بذلك المقدار, نخسر المقدرة على رؤية الناس كبشر. |
Tuğladan duvarları bu gezegenin üzerine yıktığımız bütün sorunlar olarak düşünün. | TED | تصور جدران الطوب هي جميع المشاكل التي سببناها على هذا الكوكب. |
Ekonomi üzerindeki bu tehlikeyi gördükten sonra, bu soruna bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündüm. Tüm bunlara yaklaşımım bu. | TED | وبالتالي بالنظر إلى هذا الخطر على الاقتصاد، فكرت أننا في حاجة إلى حل لهذا المشكل. هذه مقاربتي لكل هذا. |