Bu dünyanın ne kadar küçük olduğunu vurgulamak için slayt sayfalarının çoğuna bir insan saç teli kalınlığında minnacık beyaz bir çizgi ekledim. | TED | لنؤكد كم هو صغير هذا العالم حقاً، لقد أضفت خطًا أبيض إلى معظم الشرائح وذلك يُظهر لكم سماكة شعرة واحدة. في غاية الصغر. |
İnanamıyorum. Şimdiye dek bu kadar güzel geyik yavrusu çifti görmedim. | Open Subtitles | لا أصدق أنني سبق أن رأيتُ زوجيّ غزال غاية الشبة بهما. |
Ve anlayabileceğiniz üzere, burada ben bir yatırım fonu için analisttim. Sosyal değeri olan bir iş yapmak benim için çok garipti. | TED | لذا يمكنك أن تتخيل كنت هنا محلل مالي في صندوق هيدج كان غاية في الغرابة بالنسبة لي فعل شئ ذا قيمة إجتماعية |
Bir kişiyi gerçekten kontrol etmede hikâyenin kontrolünün çok önemli olduğunu anladılar. | TED | لقد فهموا أن السيطرة على القصة في غاية الأهمية للسيطرة على الشعب. |
Bunlar daha iyiye ulaşmak için son derece hırslılar. | TED | هؤلاء قادة في غاية الطموح من أجل المصلحة العليا. |
Kaybolmadan önce bana bir zarf bıraktılar zarf da oldukça kalındı. | Open Subtitles | قبل أن يختفوا أعطوني مظروفاً مع هدية غاية في الجمال بداخله |
Sadece sabun satmakla ilgili değil, daha ulu bir amacı var. | TED | ليس الأمر مجرد بيع للصابون، هناك غاية كبرى من وراء ذلك. |
Lancelot, biz şövalyeyiz, böyle bir amaç olmazsa varlığımızın anlamı ne? | Open Subtitles | لانسيلوت، نحن فرسان ما غاية أننا نخدم إذا لم يكن لسبب؟ |
O kadar tehlikeli bir görev ki eski mürettebatımın hepsi öldü. | Open Subtitles | إنها مهمة في غاية الخطورة و تسببت في قتل طاقمي الأخير |
Biraz solgunsun, ama korkarım yemek toplantı bitene kadar bekleyecek. | Open Subtitles | أنا آسفة، فالعشاء يجب أن ينتظر إلى غاية نهاية النقاش |
Dinle, biyosilah tehlikesi sona erdi ama yine de uçağa binene kadar onu izlemeye devam edersen çok memnun olacağım. | Open Subtitles | أنا أعرف أن تهديد السلاح البيولوجي قد انتهى لكنني سأشعر بشكل أفضل إذا راقبتها إلى غاية ركوبها على متن الطائرة |
Dinlenme durumundayken ajanlarımız bir çocuk kadar savunmasız ve masumdurlar. | Open Subtitles | فى مناطق الراحة النشطاء يكونون فى غاية البراءة مثل الأطفال |
Şimdilik size kalacak bir yer vereceğim ayaklarınız üzerinde durana kadar. | Open Subtitles | ،سأعطيكم مأوى في الوقت الراهن إلى غاية الوقوف على أقدامكم ثانية |
Kanatlarını çırptığını görmekten çok mutlu olduk ve zarifçe uçup gitti. | TED | وكنا في غاية السعادة على مرآه يرفرف أجنحته ويطير مبتعدًا برشاقة. |
Katlanma süreci, rastgele görünse de aslında çok belli bir yol izler. | TED | عملية الالتئام، بينما تبدو عشوائية، في الحقيقة هي غاية في الدقة والإحكام. |
Komşumun çocuklarının kurtlar tarafından mideye indirilmesini görmek beni gerçekten üzerdi. | Open Subtitles | يجب أن أكون في غاية الأسف لرؤية الذئاب تلتهم أطفال جيراني |
Yardım istemek son derece zor olabilir. | TED | طلب المساعدة يمكن أن يكون في غاية الصعوبة. |
Ve mali kayıtlarını oldukça motive olmuş bir tanıdığa devrettim. | Open Subtitles | وحولت مستنداتك إلى غاية اتصال بالدوافع لدينا في مصلحة الضرائب |
Senin gibi ipsiz sapsız bir ninjanın ne amacı var...? | Open Subtitles | فما هي غاية نينجا متشرّد مثلك يمكنُنا أن نساعدك بها؟ |
Teknoloji araç olarak görmemiz lazım, amaç değil. | TED | نحتاج إلى استخدامها باعتبارها وسيلة، وليست غاية. |
- gerçekten çok özür dilerim. - Yani gerçekten birisi sorumsuz. | Open Subtitles | أنا حقاً فى غاية الأسف إذن هناك شخص آخر غير مسئول |
Çünkü sonuçta, yetişkinlere bile istatistik hakkında sorduğunuzda aşırı derecede aptal görünüyorlar. | TED | فكما نعلم، حتى البالغين حين تسألهم عن الإحصاء، يبدون في غاية الغباء. |
Orası bir amaçla kullanılabilir, mesela mezarlık olarak. | Open Subtitles | تعرف, يمكنها أن تستعمل من أجل غاية ما ربما مدفن |
Bize gelenlerin %80'inin Picasso ve Matisse için geldiğini gayet iyi biliyorum. Sonra tesadüfen benim sergime geliyorlar, ben de kalmalarını sağlıyorum. | TED | انا في غاية الإدراك أن 80 بالمئة من جمهوري متواجد لمشاهدة بيكاسو وماتيز. وبعد ذلك يصادفون معرضي، حيث أحتفظ بهم هناك. |
Dostum, bu Acayip hos ve bu ziplama platformu, bir efsane. | Open Subtitles | انها في غاية الجمال . . و هذه اللعبة انها مذهلة |
Bu şu demek: Ekranda gördüğünüz şey, gerçekte inanılmaz derecede küçük bir şey. | TED | وهذا يعني أن ما نراه على الشاشة هو في الواقع في غاية الصِغَر. |
Aslında bu kişi, bir köpeği klonlayan ilk kişidir. Köpek klonlamak, köpek genomlarının plastik yapıda olması sebebiyle çok zordur. | TED | وهو في الواقع أول شخص يستنسخ كلبا، وهو أمر غاية في الصعوبة، لأن مورثات الكلب ذات مرونة عالية. |