Az çelik kullandığımız için çok daha fazla güneş alıyorduk bu da kışın ısınmak için daha az ısı gereksinimi duyacağımız anlamına geliyordu. | TED | وهذا يعني دخول ضوء شمس اكثر وهذا يعني انه لايجب ان نستخدم وسائل التدفئة بصورة كبيرة في الشتاء .. بسبب دخول ضوء الشمس |
Bugün görüyoruz ki çok farkı kök hücre türleri var. | TED | اليوم ندرك أن هنالك كمية كبيرة من الخلايا الجذعية المختلفة. |
Sistem bilgisayar ağı üzerinden çok çok büyük dokümanları işleyebilme yeteneğine sahip idi. | TED | وكان النظام قادرا على القيام بأنظمة توثيق كبيرة جدا جدا عبر شبكات الحواسيب. |
Örneğin, belki de gerçeklik, bilinçli deneyimlere neden olan kocaman bir makinedir. | TED | مثلا ، يجوز أن يكون الواقع ماكنة كبيرة تتسبب في خبرتنا الواعية |
Neredeyse koca bir tır ve orta boy bir köpek tarafından eziliyorduk. | Open Subtitles | كنا سنسحق تقريباً من قبل شاحنة كبيرة و من كلب متوسط الحجم |
harika bileşenlerinizin olması yetmez, ama tıpta bileşenlere saplantılı bir şekilde takılmış durumdayız. | TED | مكونات كبيرة وقد لا يكفي، وحتى الآن كنا هاجس في الطب مع المكونات. |
Generallerin toplandığı büyük bir bina ama bu önemli değil. | Open Subtitles | انها بناية كبيرة حيث الجنرالات يَجتمعونَ، لكن ذلك لَيسَ مهمَ. |
Öncesi ve sonrasında kan örneğimi aldım ve çok büyük oksitosin sıçraması olmuştu. | TED | وأخذت عينة من دمي قبل وبعد ذلك، ووجدت قفزة كبيرة في مستوى الأوكسيتوسين |
Hayır, hayır, gerçek bir çalışma ve davranışsal ekonomi ile çok ilgili. | TED | كلا، كلا، كلا، هذه دراسة حقيقية ولها علاقة كبيرة جدا بالاقتصاد السلوكي. |
Bir şeyleri kaybetmekten nefret ederiz, çok riskli olmasalar bile. | TED | نكره خسارة الأشياء، حتى إذا لم تنطو على مخاطرة كبيرة. |
Dolayısıyla bu format, tek tip eğitim modelinden uzaklaşıp öğrencilerin çok daha kişiselleştirilmiş bir müfredat izlemelerine olanak tanır. | TED | إذن فالأسلوب يتيح لنا تجنب نموذج المقاس الواحد للجميع في التعليم ويتيح للطلاب اتباع منهج مخصص للفرد بصورة كبيرة. |
Neden tava için çok büyük olduğundan dolayı butu suçluyorsunuz? | TED | لماذا تلومون قطعة اللحم على كونها كبيرة على الحلة ؟ |
Bazen onca acının yok olması ile o kadar meşgul oluyorum ki başta bana çok uzak olan neşeyi unutuyorum. | TED | و أحيانا، أكون محتلا بمتعة كبيرة أنسانيها الألم و الذي كان في بادئ الأمر جزءا غير ذي أهمية بالنسبة لي |
Bu rakamlar çok küçük, yüz binlerden bahsediyoruz, milyonlardan değil, ama sembolizmi kocaman. | TED | الأرقام صغيرة نسبيًا، بضعة مئات من الآلاف، وليس ملايين، لكن الرمزية كبيرة جدًا. |
Orada hala kocaman bir balık var, ağzı şu büyüklükte olan bir balık. | Open Subtitles | أنت ما زِلتَ تُخرجُ كمية كبيرة من السمكِ هناك مَع فَمّ بهذا الكبرِ. |
Haydi neşelenin biraz. Kim kocaman bir kase dolusu yağsız süt ister? | Open Subtitles | هيا أيها الكئيبون، من يريد طاسة كبيرة من الحليب المجمد منزوع الدسم؟ |
Bir tane güveden korkup tam elimin üstüne koca bir kütük düşürdü. | Open Subtitles | نايلز أوقع خشبة كبيرة مباشرة على يدي عندما أجفل من قبل فراشة |
Sahaya atlayıp, oyuncuların üstüne osuran koca memeli kadını hatırladın mı? | Open Subtitles | أتذكر المرأة كبيرة الصدر التي جرت بالملعب وأطلقت ريحاً على اللاعبين؟ |
çok akıllısın, komiksin, ve harika Akademi Ödülleri Partileri veriyorsun. | Open Subtitles | أنت ذكي جدا و مرح و تخرجت من أكاديمية كبيرة |
İçinde hasta olan bir bina, ama bu önemli değil. | Open Subtitles | ما هذا؟ بناية كبيرة بها المرضى، لكن ذلك لَيسَ مهمَ. |
Bence, birey olarak hepimiz için, özel ve mesleki hayatlarımızda olduğu kadar, toplumsal olarak tamamımızı etkileyen bir sorun. | TED | انها مشكلة كبيرة لنا على الصعيد الفردي والشخصي والعملي والاجتماعي واعتقد ان هذه المشكلة هي أمرٌ تراكمي نتاج ثقافتنا |
Fakat donmuş hayvanat bahçesinde bu hayvanlar için geniş bir DNA çeşitliliği mevcut. | TED | لكن لهكذا حالة يوجد هناك مجموعة متنوعة كبيرة من الحمض النوويلهذا الحيوان مجمدة. |
Bir keresinde şiddetli bir kalp krizi geçiren bir yaşlı hastaya müdahele etmiştim. | TED | اهتممت مره برجل كبير في السن و الذي كان لديه ازمة قلبية كبيرة |
Birden fazla parazit proteinine karşı yüksek dozda yoğunlaşmış antikora gerek olabilir. | TED | قد يتطلب كمية تركيز كبيرة من الأجسام المضادة ضد بروتينات الطفيلي المتعددة. |
Ama bütün dinozorları büyüktü. | TED | لكن جميع ما كان لديهم هو ديناصورات كبيرة. |
Benim büyüdüğüm ve büyük bir probleme sahip bir muhit. | TED | انه الحي الذي ترعرعت فيه، وهو حي لديه مشكلة كبيرة. |
Amacımız bu ve bunu daha büyük çapta başarmayı umuyoruz. | TED | ذلك أن كل شيء، ونأمل أن تفعل ذلك بطريقة كبيرة. |
Lawrence, Alfred Kinsey gibi araştırmacıları muazzam bir trans ağı ile tanıştırdı. | TED | قدّمت الباحثين الجنسيين مثل ألفرد كينسي إلى شبكة كبيرة من المتحولين جنسيًا. |