Oradaki havaalanı yeterince uzun değil, ama başka seçenekleri yok. | Open Subtitles | المساحة هناك غير كافية للهبوط لكن ليس لديهم خيار اخر |
Diğer her yerde yapılıyor, bizim yaptığımız ölçüde değil ama aracın marjinine katkı sağlıyor, bu da daha fazla güvenilirlik demek. | TED | ويطبق هذا في شركات أخرى، لكن ليس بالدرجة التي نطبقها، لكنها تضيف هامشاً كبيراً للمركبة، مما يعزز الصلابة بشكل واضح. |
İnsanlar şu anda 50 doları almayı bir ay beklemeye yeğliyor, ama bu karar çok uzak gelecekte değilse. | TED | لدينا النزعة نحو إختيار 50 دولاراً الآن بدلاً عن الإنتظار لشهر، لكن ليس اذا كان القرار بعيداً في المستقبل. |
İnatçıIık hâlâ cazibesini koruyor, Fakat böyle bir kızla olmaz. | Open Subtitles | الانحراف لازال يحتفظ بجاذبيّته, لكن ليس مع تلك البطة القبيحة. |
- Ama hala bize önerebileceğiniz birşeyiniz yok. - Ne? ! | Open Subtitles | و لكن ليس لديك شئ حتى الآن تقدمه لنا ماذا ؟ |
ama hiç mantıklı değil! Neden beni öldürmen için seni geçmişe yollayayım? | Open Subtitles | و لكن ليس لذلك معنى لماذا أقوم بإرسالك للماضي لكي تقتليني ؟ |
Koridorda değil ama Polonya Tiyatrosu'nun sahnesinde. | Open Subtitles | و لكن ليس في الممر , و انما على خشبة مسرح بولسكي |
Ucuz değil, ama üç kişiden azı olmaz. | Open Subtitles | أنا أعرف أنه مقدار إطعام دجاج لكن ليس من المفترض أن يقل العدد عن ثلاثة |
Çok içten bir bina değil ama özel hayat sıkıntısı yok. | Open Subtitles | انها لَيسَ ببناية صديقة حقيقية، لكن ليس هناك مشكلة بالخصوصيةِ. |
Doğduğunda, Bayan Scarlett da çok güzeldi, ama bu kadar değil. | Open Subtitles | بالطبع، السيدة سكارليت كانت جميلة جداً عند ولادتها، لكن ليس مثلها |
Gerçekten deli olsaydın, o başka olurdu. ama bu çoklu şeyle olmaz. | Open Subtitles | إذا كنت مجنونة حقاً لإختلف الأمر و لكن ليس لهذه الأشياء المتعددة |
Okyanus çılgınlığı olabilir, ama bu okyanus kabalığı için bir mazeret değil. | Open Subtitles | .. ربما لديه جنون المجيط لكن ليس هنالك عذر لــ فظاظة المحيط |
O zamandan beri insanoğlu bir çok felakete dayandı, Fakat hiçbiri, bugün ki karşılaştığı durum kadar vahim değildi. | Open Subtitles | و بدأت البشريه منذ ذلك الحين تتحمل العديد من الكوارث و النكبات لكن ليس بخطورة هذا الذى نواجهه اليوم |
Biz de böyle şeyler deriz, Fakat yüzüne karşı değil. | Open Subtitles | نَقُولُ امور مثل هذه، أيضاً , لكن ليس في وجهَكَ. |
- Ama benim tüm bunlarla bir ilgim yok ki. - Ama artık para sizde. O bana ait. | Open Subtitles | لكن ليس لى علاقة بالأمر لديكِ المال الآن , وهو ملكى |
Bu daha önce olmuştu ama hiç bu kadar yoğun değil! | Open Subtitles | أظن ان هذا حدث من قبل لكن ليس بهذه الفعالية! وأل |
Ancak buna ihtiyaç duyanlar Sadece inşaat mühendisleri ve sigortacılar değil. | TED | لكن ليس فقط مهندسو الإنشاء وجماعة التأمين هم من يحتاجون هذا. |
Walter'a yaptıklarımdan suçluluk duyuyorum, Ama o kadar da değil. | Open Subtitles | أنا أشعر بالذنب عما حدث لوالتر لكن ليس لتلك الدرجة |
Fazla karşılıklı sevgi ve güven yok ama Amerikanların ona ne yapacağını söylediği de yok. | TED | ليس هناك الكثير من الإعجاب أو الثقة المتبادلة، لكن ليس الأمريكان مَن يملون عليه ماذا يفعل |
Keşke senin için basit ve kusursuz bir cevabım olsaydı ama yok. | Open Subtitles | ماذا كان شعورك؟ , ليت لديّ اجابة مثالية لهذا لكن ليس لديّ |
Hoşlanmana birşey demem ama ağzını şapırdatmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | أنا لا أمانع من أن تستمتع , لكن ليس عليك أن تزم شفتيك بهذه القوة |
Sürenin tamamı olmasa da büyük kısmını metanol içinde geçirmişler. | Open Subtitles | أعتقد أنهم قضين معظم الوقت مغمورين فيه لكن ليس كليا |
Merhaba, Cecilia. Bak, kaçık olabilirim Ama o kadar kaçık değilim. | Open Subtitles | أنظر ، ربما أكون مجنونة و لكن ليس إلى هذا الحد |
Bu Sadece hastaların korktuğu manasına gelmesin: doktorlar da korkar. | TED | لكن ليس فقط المرضى هم من يخافون؛ الأطباء يخافون أيضًا. |