Hayatları boyunca yılanlardan korkmuş bu insanlar artık "Şu yılanın ne kadar güzel olduğuna bak." gibi şeyler söylüyorlardı. | TED | هؤلاء الأشخاص الذين صاحبهم طيلة حياتهم خوف من الأفاعي أصبحوا يقولون أمور مثل أنظر كم هي رائعة هذه الأفعى |
Benim düşüncem Şu ki, bu çocuklar üstünde çok büyük etkiler yaratabilirsiniz. | TED | لذا هذه هي فكرتي, أنه يمكنك التأثير بشكل كبير على هؤلاء الأطفال. |
Başıma gelen şeylerden en etkileyici olanı bütün bu insanlarla oluşan bağdı. | TED | وكان احد الاشياء المحورية التي حدثت هي التواصل مع كل هؤلاء الاشخاص |
bu adamların operasyonlarını nasıl paraya çevirebildikleri ile ilgili bir örnek. INTERPOL'e gidip sayfalara baktığımız ve aranan kişileri arıyoruz. | TED | مثال على كيف يستطيع هؤلاء الاشخاص تنفيذ عملياتهم ذهبنا و اخذنا نظرة على صفحات الانتربول و بحثنا عن اشخاص مطلوبين |
Ve İngilizcemin oldukça ilerlediğini hissetmiştim oraya gidip arkadaşlarla konuşup bütün Bunları yaptığımızda. | TED | ولاحظت بأن لغتي الإنجليزية تطورت كثيرا الذهاب هناك والحديث مع كل هؤلاء الأصحاب |
bu kadınların isimleri zihnimizden geçip gitti çünkü onları görebilmemiz için, hatırlamamız için ve unutmamamız için hiçbir çerçeve yok. | TED | أسماء هؤلاء النساء تسللت من خلال وعينا لأنه لا يوجد أُطر تُمكننا من رؤيتها، ولا حتى لنتذكرها، ولا للاحتفاظ بها. |
bunlar gibi, Bunlardan genç çocukların kollarının parçalandığını, bacaklarının koptuğunu gördüm. | Open Subtitles | أولاد كهؤلاء , أولاد أصغر من هؤلاء أذرعتهم ممزقة وسيقانهم مبتورة |
Ve asıl mesele Şu, bu insanlardan binlercesi çoktandır orada. | TED | والشيء هو، انه يوجد الآلاف من هؤلاء الناس بالفعل هناك. |
Şu insanları gördün. Senin için onlar birkaç sıradan insan. | Open Subtitles | هل رأيتِ هؤلاء الناس ، بالنسبة لكِ ستكتظ بهم الساحات |
Ama bize göre değil. Onu bilirsin. Şu gayretkeş tiplerden biridir. | Open Subtitles | ليس بالنسبة لنا أنت تعرف اسلوبه أنه أحد هؤلاء الرجال المندفعين |
Senin Şu sert konuşmaya çalışan korkak askerlerini dinlemeye bayılıyorum. | Open Subtitles | أحب الإستماع لجنودك النمل هؤلاء يحاولون أن يتكلمون بلهجة قاسية |
Şu koşan insanlara bakın yılların kaçınıImaz etkisine karşı koymaya çalışıyorlar. | Open Subtitles | إنظر لكل هؤلاء الناس الذين يركظون يحاولون تفادي تلف الجسم الحتمي |
- Bunu, onu yakalayınca öğreneceğiz. - Eğer önce Şu ikisi onu öldürmezse. | Open Subtitles | ـ سنكتشف ذلك عندما نمسكه ـ ليس إذا وصل اليه هؤلاء الإثنان أولا |
bu gördükleriniz bu proje için çalışan zeki araştırmacılar, mühendisler ve tasarımcılar. | TED | كذلك هؤلاء هم العلماء المتألقون، المهندسون والمصممون الذين اشتغلوا على هذا المشروع. |
Açık hapishanesinde, finansal sahtekarların etkisine girdi, ve bu sahtekarlar onu cezadan sonra kendileri için çalışmaya ikna ettiler. | TED | و في سجنه المفتوح، وقع تحت تأثير محتالي المال، و هؤلاء المحتالون أقنعوه أن يعمل معهم عند إطلاق سراحه. |
dedi. Şimdi, eğer bu doğruysa, sağlık sistemimizin gerçek bir ayıbı demek olur çünkü bu hastalar başka yerlerde de muayene oluyorlar. | TED | والآن، لو كان ذلك صحيحاً فإنه إدانة لنظام الرعاية الصحية لدينا وذلك لأن هؤلاء المرضى سبق وأن كشف عليهم في اماكن أخرى. |
Ama bunu alıp şuraya taşırsam ve Bunları da buraya... | Open Subtitles | لكن إن حركت هذه إلى هنا وحركت هؤلاء إلى هناك |
bu insanları dolandırarak bir sürü paralarını alıyorlar. onları emosyonel olarak hırpalıyorlar. | TED | يخدعون هؤلاء الناس. يكلفهم الكثير من المال. يكلفهم الكثير من الألم العاطفي. |
Eğer Bunlardan biri olduğundan şüphelendiğiniz kimse olursa hemen bir ajana haber verin. | Open Subtitles | اذا رأيت اى واحد من هؤلاء الاشخاص المشتبه بهم اخبر احد العملاء فوراً |
Bunların hepsi, göç etme kararının ürünü olan milyonlarca insandan birkaçı. | TED | هؤلاء جميعًا قلة من ملايين الأشخاص الذين كانوا نتاج قرار الهجرة. |
onlardan birinde çalışmaya başladığınızda bizi arayın. Sizi izlemeye birini göndereceğiz. Söz veriyorum. | Open Subtitles | عندما تبدأ بالعمل فى أىٍ من هؤلاء إتصل بنا و سنرسل شخصاً ليقيمك |
Diğer insanları nasıl etkilediğini bilmiyorduk. Buradaki insanlar iyi insanlar. | Open Subtitles | كم كان سلوكنا يؤثر على الآخرين هؤلاء الجيرن لطفاء جداً |
ve bunlar genellikle size en başında bunun çok seksi olduğunu söyleyen insanlar. | TED | و هؤلاء هم غالبا الأشخاص الذين سيخبروك، بأن الأمر مثير جدا في البداية. |
Bütün o yumurtalar, kistler, bakteriler, virüsler... Hepsi bir gram insan dışkısı içinde bir yerden bir yere taşınabilirler. | TED | كل هذه الأمور مثل البيوض، الأكياس البكتيريا و الفيروسات ، كل هؤلاء ينتقلون في جرام واحد من البراز البشري. |
Apartmana giderken yanlış yerden dönmüştüm ve dışarıda futbol oynayan bu çocukları gördüm. | TED | كان ذلك عندما ضللت الطريق لهذا المجمع السكني، ورأيت هؤلاء الأطفال يلعبون الكرة، |
onlar tarafından alınan kararlar kalabalığın bilgeliği üzerine inşa edilir. | TED | إن القرارات التي سيتخذها هؤلاء الناس ستكون مبنية على الحكمة. |
Okul harçlığı olmadığından bu çocukların sadece çeyreği liseyi bitirebiliyor. | TED | ويكمل ربع هؤلاء الاطفال المرحلة الثانوية لعدم امتلاكهم لمصاريف المدرسة. |