Ama dünya çok şanslı ki, İngilizce sınavını geçmek zorunda değildi. | TED | لكن لحسن حظ العالم لم يتوجب عليه إجتياز إمتحان لغة انجليزية |
Ve varlığınızın her anını savunmak savunmak zorunda olduğunuz bir durumda olduğunuzda çok farklı bir tavırla tepki vereceğiniz bir durumda kalıyorsunuz. | TED | وعندما تكون في موقف يتوجب عليك فيه تبرير كل لحظة من وجودك، فتوضع في موقف حيث يتوجب عليك التصرف بسلوك مختلف جداً. |
Neden her zaman her şeyi analiz etmemiz gerek? Seni sevdiğime güvenemez misin? | Open Subtitles | لماذا يتوجب علينا ان نحلل كل شيء هل تستطيع ان تثق بانني احبك؟ |
Birinin suyun altına inip köpek balıkları da floresan mı diye bakması gerekiyor. | TED | كان يتوجب على أحدهم النزول والتحقق ما إذا كانت القروش تتوهج أم لا. |
Bu bilgi, hastalarına bu tür tedavi yapanların bilmesi gereken bir bilgi. | TED | وهذا نوع المعلومات التي يتوجب على الشخص الذي يصف الدواء أن يعرفها. |
Hayatta kalmak için her ağacın yapması gerekeni yaparak başarılı oldu. | Open Subtitles | لقد نجحت بفعل ما يتوجب على كل شجرة فعله حنى تنمو |
Bir insana yardım edilmeden önce kaç insan ilacı almak zorunda? | TED | كم عدد الأشخاص الذين يتوجب عليهم تناوله قبل مساعدة شخص واحد؟ |
Bunu genellikle limitler ve engeller dâhilinde yapmak zorunda kalıyorum. | TED | وكان غالبا يتوجب علي القيام بهذا في وجود معوقات وتحديات. |
Her gün vaktimizi böyle boşa harcamak zorunda olmak insanın zoruna gidiyor. | TED | إنه لأمر مزعج أن يتوجب علينا تضييع وقتنا بهذه الصورة كل يوم. |
Endişe etmene hiç gerek yok Listedeki en yaşanabilir bölge de oturuyorsun. | Open Subtitles | لا يتوجب عليك القلق حيال الأنتقال هناك بالأعلى عند لائحة الأماكن الجيدة |
- Ne? Senin oğlanı korumam gerek ama onu öldürmeye çok yakınım. | Open Subtitles | يتوجب علي حماية رجلك الذي أشعر بأنني على وشك أن أقوم بقتله |
Yaşadığın onca şeyden sonra zaten kimseye karşı iyi olmana gerek yok. | Open Subtitles | بعد الذي عانيته لا يتوجب عليك أن تكون لطيفا تُجاه أي شخص |
Ve her sabah uyandığımda tüm bunları tekrardan kabullenmem gerekiyor. | Open Subtitles | و كل صباح أستيقظ و يتوجب على تقبل الأمر مجددا |
Bu konuda cidden üzgünüm beyler, ama birini içeri almam gerekiyor. | Open Subtitles | اعتذر بشدة عن ذلك , ولكن يتوجب علي احتجاز شخص ما |
Çünkü bu balonları mümkün hale gelmesini sağlayan ve keşfedilmesi gereken ilginç şeyler var, balonların karşılıklı bağlantı ihtiyacı yok. | TED | لأنه كانت هناك أشياء مثيرة كان عليكم القيام بها لتكتشفوا كيف يمكنم جعل فكرة البالون ممكنة، إذ لم يتوجب ربطها. |
Aslında bu davayı almadan önce söylemem gereken bir şey. | Open Subtitles | أمر يتوجب علي إخبارك به قبل أن أدعك تستلمين القضية |
Herkes yapması gerekeni, yapmalı. | Open Subtitles | يجب على الرجل ان يقوم بما يتوجب عليه القيام به |
Hiçbir müdahalede bulunmanız gerekmiyor, tam anlamıyla, yalnızca büyümesini izliyorsunuz. | TED | لا يتوجب علينا القيام بأي شيء؛ فقط نشاهدها تنمو حرفيا. |
Bence artık gitsen iyi olur. Leon her an gelebilir. | Open Subtitles | يتوجب عليك أن تذهب, سيكون ليون هنا في أي لحظة |
Ve bu da, esasında Richard'ın söylediği derin şey: Bir şeyi anlamak için, küçük parçalarını anlamak lazım. Etrafındaki her şeyden azıcık anlamak lazım. | TED | ولذا، فأنه شئ عميق أن تحدث ريتشارد حول: لفهم أي شئ، يتوجب عليك فهم قليل من القطع. شئ قليل عن كل شئ يحيط به. |
Korkunç bir hastalık ama benimle konuşmadan bunca yolu kat etmemen gerekirdi. | Open Subtitles | مرض فظيع لكن .. لم يتوجب عليك ان تاتى كل هذا الطريق |
Eğer kahve isterseniz ödemeniz gerekecek. Fiyatı da iki buçuk avro. | TED | إذا أردت القهوة يتوجب عليك الدفع بنفسك. وتكلف 2 ونصف يورو. |
Tarihimizi sadece yeniden kolonileştirmek değil Hegel'in olduğunu inkar ettiği düşünsel desteği tekrar inşa etmenin yollarını bulmak zorundayız. | TED | لا يتعين علينا إعادة استعمار تاريخنا، بل يتوجب علينا إيجاد طرق لإعادة بناء الوعي الفكري الذي أنكر هيغل وجوده. |
, Ne gerekiyorsa herhangi anıları silin. Sen Wyatt alacak olanlar vardır. | Open Subtitles | نزيل كل الأدلة ، ونمحى كل الذكريات نفعل كل ما يتوجب علينا |