alışveriş merkezindeki yeni hamile iç çamaşırları satan yerden aldım. | Open Subtitles | اشتريته من متجر الثياب الداخليه الخاص بالأمهات في المركز التجاري |
Bir daha o alışveriş merkezine gitmek istemiyorum. Fotoğraf kabininde yılan balıkları var. | Open Subtitles | لا أود العودة للسوق التجاري مجدداً، كان هناك سمك أنقليس في كشك التصوير |
Ben bütün gün pislikle uğraşırken, sen Tiffany'de alışveriş mi yapıyordun? | Open Subtitles | لقد تم تجهيز الأوساخ كل يوم، وكنت قد تسوق في تيفاني. |
Kitaplarımızı alışveriş poşetleriyle örterdik sadece alışverişe çıkmışız gibi görünsün diye. | TED | كنا نغطي كتبنا في أكياس البقاله لكي نظهر وكأننا ذاهبين للتسوق |
Kim alışveriş yapma hakkı için ödeme yapma fırsatını reddeder ki? | Open Subtitles | من يستطيع أن يرفض فرصة الدفع للحصول على حق التسوّق ؟ |
Diğer herkese de söylediğim gibi, burası bir alışveriş merkezi, kumarhane değil. | Open Subtitles | أقول لكي كما أخبرت الجميع أن هذا سوق تجاري و ليس كازينو |
alışveriş merkezindeki garip çocuk bana çıkma teklifi etti havalarındaydım. Tanrı'm. | Open Subtitles | حسناً , رجل غريب في المجمع التجاري يطلب مني الخروج معه |
En son orda yediğinde alışveriş merkezinin hapishanesinde üç gece geçirdin! | Open Subtitles | آخر مرة أكلت هناك قضيت ثلاثة ليالي في سجن المجمع التجاري |
Bir gün alışveriş merkezine gitmiştik ve geri döndüğümüzde gitmişti. | Open Subtitles | لقد ذهبنا إلي السوق التجاري وعندما عدنا كان قد اختفى |
Öldürmezsek enfeksiyon yayılır. alışveriş merkezinde mahsur kalıp hayatta kalan tek insanlar oluruz. | Open Subtitles | وسينتهي بنا المطاف بأن نكون الناجون الوحيدون غالقين على أنفسنا في مركز تسوق |
Zemin katta ise bu faaliyetler için adına alışveriş denilen yerler ayrılır. | TED | يمكنك الحكم على هذا النشاط بما يسمى تسوق في الطابق الأرضي. |
dedi. Tabii adreslerinin Kuzey Los Angeles'ta bir alışveriş merkezi olduğu ve hiçbir çalışanlarının olmadığı | TED | لا تهتم بواقع أن العنوان قاد إلى قطاع مركز تسوق في مكان ما في شمال لوس أنجلس |
Bu yüzden esas bunu tasarlamak istediğimi düşündüm bir alışveriş merkezi değil. | TED | ولذلك فكرت، بأن هذا هو ما أريد تصميمه حقا وليس مركزا للتسوق |
Stüdyo kapanana kadar burada kalacağız ve arkasından alışveriş yapacağız. | Open Subtitles | نحن سنبقى هنا حتى وقت الإغلاق وبعد ذلك نذهب للتسوق |
Londra Metrolarında insanlara nasıl bomba yapılacağını öğretiyordu ve Londra'nın alışveriş yerlerinde büyük bombalamalar planlamıştı. | TED | كما علّم الآخرين كيفية صنع عبوة متفجّرة لاستخدامها في مترو أنفاق لندن، وخطط لحملة تفجير ضخمة في مناطق التسوّق في لندن. |
- Elinde alışveriş çantası, yüzünde ameliyat maskesiyle, Central Park'ta yürüyüp, mırıldanan tiplere alışıksın. | Open Subtitles | النوع الذي يحمل شنطة التسوّق ويسير بها عبر سنترال بارك واضعاً قناع جراحة ليخفي تذمره |
On yıldır tenha bir alışveriş merkezinin en büyük dükkanı benim. | Open Subtitles | لقد كنّا المتجر الرئيسي للعشر سنوات الماضية في مجمّع تجاري كئيب |
Canımı sıkıyor. Senin için alışveriş yapmamı istiyorsan listeni ver. | Open Subtitles | يسببوا لى الغم, إذا أردت أن أتسوق لكى إعطنى القائمة |
Salyalar akıtan ve alışveriş çantasıyla bir kafeteryaya girip, sosyalizm nutukları atan şu adamlardan biri olmazsam. | Open Subtitles | ويتجولون عبر المقاهي يحملون حقيبة تسوّق ويصرخون منادين بالاشتراكية |
Alia, alışveriş merkezinin ortasındaki büyük bir afişe dikkatle bakıyordu. | TED | كانت علياء تمعن النظر في ملصق ضخم يتوسط مركز التسوق. |
Dünyanın başka bir yerindeki sosyal alışveriş doğrusal bir süreçtir. | TED | إذا فكرت بالتسوق الاجتماعي بأي مكان آخر فإنها عملية خطية. |
Ayrıca telekom ve alışveriş merkezlerine yatırım yapıyorlar. | TED | ويستثمرون أيضاً في الإتصالات، المجمعات التجارية |
Tamam, alışveriş merkezinin güvenliğine fotoğraflarını dağıtın. Müdahale etmemelerini söyle. | Open Subtitles | ارسل هذه الصورة لأمن السوق التجارى اخبرهم ألا يقتربوا منه |
Şimdi bu örüntü, tüketici modellemeleri ve perakende alışverişte de görülüyor, yani alışveriş yapmayı seçtiğimiz yerler. | TED | ويمكن ملاحظة هذا النمط في نماذج إنفاق المستهلكين في تجارة التجزئة، بمعنى، الأماكن التي نختار أن نتسوق فيها. |
Bu mağazaların ortak noktası rahat bir alışveriş ortamı sağlamaları. | Open Subtitles | شيء واحد تجتمع عليه تلك المتاجر وهي بيئة مريحة للتسوّق |
Elaine, Beaumarchais müşterisi. Ya. öyle mi? Ben oradan çok alışveriş yaparım. | Open Subtitles | ـ بالين تعمل بائعة في اثاث بوني ارشيه ـ انا اتسوق كثيراً منهم |
Neden ikiniz alacağınız ıvır zıvırlar tükenmeden alışveriş merkezine gitmiyorsunuz? | Open Subtitles | لذا لما لاتذهبان الى المجمع قبل أن ينفذ كل هرائهم |