Bush'un bağnaz sözleri, bir defalığına ağzından kaçırıp sonra geri aldığı sözler değildi. | TED | تعصب بوش لم يكن خطأ غير مقصود.. زلة لسان تراجع عنها بعد ذلك. |
Onun Big Bang hakkında bir bilgisi yoktu, evrenin genişlediğinden de haberdar değildi. | TED | لم يكن يعرف عن الإنفجار الكبير . لم يكن يعلم عن تمدد الكون. |
Ve Beijerinck'in keşfi, 500 yıl önce olan birşey de değildi. | TED | واكتشاف بيجيرينك، وهذا لم يكن شيئا قد حدث قبل 500 سنة. |
Hatta geçenlerde, birkaç hafta önce biri daha ölmüştü, değil mi? | TED | يوجد هناك مؤخراً شخص ما,لم يكن هناك, فقط كبل عدة اسابيع |
Milyonlarca ve milyarlarca yıllarının neredeyse tamamında dünyada hiç bir yaşam formu yoktu. | TED | فعلى مدى ملايين وبلايين السنين لم يكن هناك حياة على الارض على الاطلاق |
O tuvalete dönecek olursak, özelliği olan bir tuvalet değildi, Dünya Tuvalet Örgütü'ne (DTÖ) ait bu tuvalet kadar iyi görünmüyordu. | TED | و للعودة للحديث عن ذلك الحمام فهو لم يكن مرحاض فاخر لم يكن بنفس مقدار جمال إحدى مراحيض المنظمة العالمية للمراحيض. |
Ve 27 yaşına gelene kadar bu bir sorun değildi. | TED | و لم يكن الأمر مهم بالنسبة لي حتى عمر ال27. |
Yani, belki kurtuluşunuz bana söyleyeceğiniz üç şeyden biri değildi. | TED | ربما الناجي لم يكن أحد الأشياء الثلاثة التي تقولها لي |
Bizim tercihimiz değildi fakat güvenli ve temiz bir yerdi. | TED | لم يكن المفضل لدينا، لكنه كان آمنا و كان نظيفا. |
Yalnız, benim tersime, sizin patronunuz muhtemelen Amerika Birleşik Devleti'nin Cumhurbaşkanı değildi. | TED | و لكن بعكسي، فإن رئيسك ربما لم يكن رئيس الولايات المتحدة الأمريكية |
Bu neden 10 ya da hatta 5 yıl önce mümkün değildi? | TED | لماذا لم يكن هذا ممكناً قبل عشر أو حتى خمس سنوات خلت؟ |
Ancak Milner'ın hafızayla ilgili farkettiği tek şey bu değildi. | TED | لكن ذلك لم يكن الميزة الوحيدة للذاكرة التي وجدتها ميلنر. |
Mübarek'in hükümmetten çıkarılmasından sonra değişen asıl şey hayatlarının daha kolaylaşması değil, | TED | ما تغير فعلا بعد الاطاحة بمبارك لم يكن ان الحياة أصبحت أسهل. |
Ne muazzam, gerçi yanlış yönlendirilmiş bir yaratıcılık, değil mi? | TED | وإن لم يكن في محله, يال الابداع الهائل، أليس كذلك؟ |
İşte sürpriz de burada. Genişlemenin hiç de yavaşlamadığını buldular. | TED | وهنا كانت المفاجأة لقد وجدوا ان التوسع لم يكن يتباطأ |
Bu yüzden bunu söylüyorum. Söylüyorum çünkü, tekrarlayayım, iyi bir neden için değilse hiçbir şey var olamaz. Güzel rüyamızın, bu uygarlığın nedeni. | TED | لهذا السبب أنا أقول ذلك. أقول ذلك ، لأنه، وأكرر، لا شيء موجود إذا لم يكن لسبب وجيه، سبب حلمنا الجميل، لهذه الحضارة. |
Roma'da bütün bu işi iptal etmeye karar vermişler çünkü gerekli değilmiş. | Open Subtitles | حسنا , في روما قرروا تعليق الامر برمته لانه لم يكن ضروري |
Hepsi kıyafetlerini giyip onu beklemiş, ama O asla gelmemiş. | TED | وكانوا يتأنقوا من اجل ذلك وينتظرونه ولكنه لم يكن يأتي |
Sonra geri geliyoruz, eğer bir telefonunuz yoksa, size basit bir telefon satıyoruz ve birkaç hafta sonra ona para yolluyoruz. | TED | بعد ذلك نعود، فنبيعك جهاز هاتف بسيط إن لم يكن لك جهاز من قبل، وبعد أسابيع قليلة، نبعث لك المال عبره. |
Onun durumunda, hayatını kurtarmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum, | TED | كنت أعلم أنه لم يكن هناك ما يمكن فعله لإنقاذ حياتها. |
Ama gerçek şu ki Deanna, eve döndüğümde gidecek hiçbir yerim yok. | TED | ولكن الحقيقة ديانا، عندما عدت لمنزلي، لم يكن لدي مكان أذهب إليه. |
Benny olmasaydı eğer, O yaz tek bir arkadaş bile edinemezdim, | Open Subtitles | ان لم يكن بينى بينهم لما كنت قد تعرفت على أحدهم |
Laboratuvarda 30 saat sonra aradığım şeyin tam olarak ne olduğunu anladım ve onun aradığım şey olmadığı konusunda haklıydım. | TED | وبعد 30 ساعة بالمختبر، تمكنت بالضبط من معرفة ما كنت أنظر إليه، وكنت محقا، لم يكن ذلك ما أبحث عنه. |
Son yok etme iterasyonu gerçekte var olmayan bir şeyi üretmeye çalışmak üzerineydi. | TED | آخر تكرار للتدمير كان محاولة إنتاج شيء أن لم يكن موجوداً من الأساس. |