O, sorularımızın cevaplarına sahip olabilecek, yaşayan bir biyoloji laboratuvarı. Bu cevaplar için biz de onun yaşama hakkını korumalıyız. | TED | إنها مختبر بيولوجي حي قد يحتوي على أجوبة على أسئلة قد نطرحها، لكن علينا التأكد من حماية حقها في العيش. |
Aranızda kaç kişinin, Çamurdan bir evde yaşama deneyimi var? | TED | كم شخصاً منكم هنا جرّب العيش في بيت من الوحل؟ |
Belki de yaşama bakışımızı değiştirecek dev bir felsefi değişim. | TED | ربما يكون هذا العمل خطوة فلسفية عملاقة في نظرتنا للحياة. |
Bir insan öldüğünde, bir başkası yaşama şansı elde eder. | Open Subtitles | مثل عندما يموت شخص شخص آخر يحصل على فرصة للعيش |
Bu adamın hayatı fahişelerle, uyuşturucularla geçiyor, ve kesinlikle hayatı enlerde yaşama meraklısı. | Open Subtitles | إنه مولع بالبغايا و المخدرات و بالتأكيد يحب التمتع بالحياة إلى أقصى حد |
Hayattan bıktığı ya da yaşama arzusunu kaybettiği için değil. | Open Subtitles | لم تكن قد تعبت من الحياة أو فقدت رغبة العيش |
Bu konu hakkında çok yazı yazdım. Buna topraktan yaşama deniyor. | Open Subtitles | كتبت عن هذا الموضوع كثيرا تسمى طريقة العيش من غلة الأرض |
Bazıları sivil halktan olabilir, ama hepsinin yaşama hakkı var. | Open Subtitles | قد يكون بعض المدنيين، ولكن الجميع لديه الحق في العيش. |
Sizi yaşama döndüreceğimde, adrenalinle birlikte bunu size enjekte edeceğim. | Open Subtitles | عندما أريد أن أعديكَ للحياة سوفَ أحقنك بهذه مع الأدرينالين |
Bize sundukları iyi bir tür yaşama arzusunun ve vizyonunun ahlaki bileşenlerdir. | TED | لديها مكون أخلاقي فقط في ذلك النوع من التصور والتطلع للحياة الجيدة التي تقدمه لنا. |
Mirasımızın bir parçası olmasına rağmen birçok insan vahşi yaşama maruz kalmadığından dolayı Zimbabve'de bu oldukça sıradan bir durum. | TED | وهو أمرٌ شائع جداً في زيمبابوي، حيثُ لا يتعرّض الكثير من الناس للحياة البرّية، على الرغم من أنَّها جزء من تراثنا. |
Ne var ki formülün insanın yaşama arzusunu dikkate almıyor. | Open Subtitles | على أي حال، هذه الطريقة لا تَحسب مقدرة البشر للعيش |
yaşama hakkımı tehdit etmedikçe silah taşıman benim için sorun değil tabii. | Open Subtitles | لا أعترض على حملك سلاح طالما ذلك لا يتعارض مع حقّي للعيش. |
Bak, ne ima etmeye çalıştığını bilmiyorum ama biz burada yaşama hakkına sahibiz. | Open Subtitles | إنظر.. لا أعرف إلى ماذا تشير هنا لكن لدينا سُلطة كاملة للعيش هنا |
Bence yaşama dair ne kadar çok şeyi bilmediğimizi bile bilmediğimizi söylemek gayet makul. | TED | أعتقد أنه يمكننا القول أننا لا نعلم ما هو مقدار جهلنا فيما يتعلق بالحياة. |
Tatlım, ikimiz de biliyoruz ki yaşama şansım çok düşük. | Open Subtitles | عزيزى, كلانا يعرف أن فرصتى فى النجاة ضعيفة |
Ama bu hayatımızda bunu yaşama fırsatımız pek olmuyor, değil mi? | Open Subtitles | ولكننا لا نحصل على الكثير من ذلك في الحياه أليس كذلك؟ |
Ve bu insanların yaşama, hareket etme, şehrin keyfini çıkarma şeklini değiştirdi. | TED | وهذا يغير طريقة عيش الناس، تنقلهم و استمتاعهم بالمدينة. |
Sevgili Jack, eğer hayatımı yeniden yaşama şansım olsaydı normal bir kız olup, normal bir hayatım olmasını isterdim. | Open Subtitles | عزيزى جاك ،اذا استطعت ان اعيش حياتى من اول و جديد لأردت ان اكون فتاه عاديه تحظى بحياه طبيعيه |
Şansına tıbbi yardımı çabuk aldı, o yüzden yaşama şansı var. | Open Subtitles | حمدًا لله أن العناية الطبيّة أدركته سريعًا، لذا لديه فرصة للنجاة. |
Bu ait olma ihtiyacı, limitli yaşama ihtiyacıdır. | Open Subtitles | إنها تلك الحاجة الملحة للإنتماء لتعيش ضمن حدود محددة مسبقاً |
Sizinle birlikte yaşama umudu harika bir şey. | Open Subtitles | أعتقد بأنه أمر مجيد بأن يكون لدي الأمل بالعيش معك. |
Başka bir adam olursa güzel yaşama. | Open Subtitles | إن كنتِ سذهبين للعيش جيداً مع رجلٍ آخر، إذن لا تعيشي جيداً |
yaşama sebeplerim onun ölümünü izlemek için değerli oluyor. | Open Subtitles | السبب الوحيد الذى أحيا لأجله؛ هو التخطيط لأن أراه ميتاً.. |
Mars'ın geçmiş iklimini ve evrimini anlamamıza ve hatta yaşama ev sahipliği potansiyelinin de olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. | TED | وساعدنا أيضًا في فهم المناخ السابق للمريخ وتطوره، وكذلك فهم إمكانية صلاحيته للسكن. |