| Kendinle ne istiyorsan onu yap. Kediyi de yolla. Tanrı ve tablo ayrılmamalı. | Open Subtitles | ابعث لي بالقط المصري ، إن اللوحة و الإله لا ينبغي أن ينفصلا |
| Bence bu gece beraber yatmamız ikimizin de yararına olur. | Open Subtitles | و من مصلحتنا, أعتقد أنه ينبغي علينا النوم سويةً الليلة |
| Ve İngilizce'nizin iyi olduğu konusunda önce bizi tatmin etmeniz lazım. | TED | ينبغي أن تجعلنا مقتنعين أولاً بأن لغتك الإنجليزية جيدة بما يكفي |
| CA: İklim değişikliğine sahiden inanmayan biri olduğunu söyledi ve Bunu yapmaman gerektiğini düşünen bir sürü insan var. | TED | قال أنّه لا يُؤمن بالتغير المناخي، وهناك الكثير من الناس الذين يعتقدون أنه كان ينبغي عليك ألا تفعل ذلك. |
| Ellerinin tütün suyuyla boyanmış olması gerekirdi ama seninkiler bembeyaz. | Open Subtitles | ينبغي أن تكون يديك ملطخةبلونالتبغولكن.. أنت مجرد بريء عفيف .. |
| Güzellik salonu yada benzeri bir yerde olman gerekmiyor muydu? | Open Subtitles | ألا ينبغي أن تكوني في صالون تجميل أو ما شابه؟ |
| Yani istihbarat bile yanılıyorsa ona başka bir ad takmamız gerekmez mi? | Open Subtitles | أعني، إذا كانت الاستخبارات خاطئة ألا ينبغي أن نطلق عليها شيء أخر؟ |
| Birlikte başka bir şey mi yaparız yoksa ben de gireyim mi? | Open Subtitles | هل نحن التفكير فيه أو ينبغي أن أذهب في الصين على ذلك؟ |
| daha akıllı.Bilemiyorum. Belki de en iyisi, ona İzin vermek. | Open Subtitles | هو أذكي , ربما ينبغي عليَّ أن أسمح له بذلك |
| Dawn'ın iyiliği için ne gerekiyorsa yaparım. Sen de yapmalısın. | Open Subtitles | أنا أقوم بما فيه المصلحة لداون كما ينبغي عليكِ ذلك |
| Gitsen iyi olur. Seninle tanışmak güzeldi. Geldiğin için teşekkürler. | Open Subtitles | ينبغي أن ترحلي ، سعدت برؤيتك شكراً لك على المجيء |
| Danni, Bunu nasıl yapacağım bilmiyorum ama artık birbirimizi görmesek iyi olur. | Open Subtitles | لا أعرف طريقة لطيفة لإخبارك بهذا ولكن لا ينبغي أن نتقابل مجدداً |
| Ama önce biraz vakit ayırıp birbirimizi tanımaya çalışsak daha iyi olmaz mı? | Open Subtitles | ولكن ربما ينبغي أن نقضي الكثير من الوقت في التعرف على بعضنا أوّلاً |
| Yapmanız gereken insanların gerçekten ne istediğini bulmak ve Bunu onlara vermek. | TED | ما ينبغي عليك هو أن تعرف ما يريده الناس حقاً وتعطيه لهم. |
| Orada kısa menzilli bir mekik olması gerekirdi ama yok. | Open Subtitles | ينبغي أن يتواجد هُناك مكوكاً صغيراً ، لكنه ليس موجوداً |
| Bana ve annene bu yaptıklarından sonra Bunu kendimde kullanmam lazım. | Open Subtitles | ينبغي أن أطلق هذا على نفسي بعد ما فعلتيه بي وبأمكِ |
| Adamın monologu var, üstelik kadınlar tuvaletini temizlemesi de gerekmiyor. | Open Subtitles | يحصل على مونولوج ولا ينبغي عليه أن ينظف غرفة السيدات |
| Şu anda daha önemli bir yerde olman gerekmez miydi? | Open Subtitles | هل من شيء أهم ينبغي أن تفعله الآن؟ إنّه يمقته. |
| Bekli insanların daha çok paraları olduğunda daha çok tasarruf yapmalarını sağlamalıyız. | TED | ربما ينبغي علينا أن نجعل الناس يدخرون أكثر عندما يكسبون مالا أكثر. |
| Onunla ilgilenmezseniz, kendinizi, onun hayatını şekillendiren durumları düşünmek için gereken manevi yükümlülüğe sahipmiş gibi görmek zorunda olmazsınız. | TED | وإذا كنتم لا تهتمون به، لا ينبغي عليكم أن تشعروا بوجود التزام أخلاقي للتفكير حول الظروف التي شكلت حياته. |
| Yani, bu çok küçük bir örnek; bundan genellemeye gidilmemeli. | TED | أعني، هذه عينة صغيرة للغاية. لا ينبغي عليكم التعميم منها. |
| En başından.. senin O berbat klübüne... adımımı bile atmamam gerekiyordu. | Open Subtitles | في المقام الأول, لم ينبغي علي وضع قدمي في ناديك القذر |
| O insanlara özgün, tıpkı sizin toplantılarınızın da size özgün olması gerektiği gibi. | TED | إنه مُخصصٌ لهم، تمامًا كما ينبغي على تجمعك أن يكون مُكرّسًا من أجلك. |
| bu da bize üstüne düşünmemiz gereken birkaç cisim bırakır. | TED | يتركنا ذلك إذن مع أجسام قليلة ينبغي أن نفكر فيها. |