Google bu ortama daldı ve liderliği üstlenerek yeni bir strateji geliştirdi ve her türlü içerik ticarileştirilmeye başlandı. | TED | ثم ملأت غوغل هذا الفراغ، وتولّت قيادة الأمور ونفّذت الاستراتيجية بحيث حولّ كل أشكال المحتوى إلى سلعة بشكل نظامي. |
Sanırım bu daha çok basitçe 'daha çok karşısında daha az'dır. | TED | أنا أعتقد أنه يمكننا ذلك بجعل الأمور بسطة أكثر منها قليلة. |
bu yüzden içgüdüsel olarak doğru olan şeyi yaptım, yani internetin başına gidip meseleyi kendim çözüp çözemeyeceğimi bulmaya çalıştım. | TED | لذلك قمت وقتها بما أحسست أنه صائب توجهت للإنترنت وحاولت أن أعرف اذا كنت استطيع أن آخذ زمام الأمور بنفسي |
Bizim için önem taşıyan şeyleri ölçeriz. bu yüzden de kimse bir şeyi ölçmeye zahmet etmediğinde ihmali hissederiz. | TED | كلنا نقيس الأمور التي تهمنا، ولهذا نحس بالإهمال حين لا يولي أي أحد الأهمية لقياس أي شيء على الإطلاق. |
Görüşmememiz gerektiğini biliyorum, ama her şeyin bir adabı var. | Open Subtitles | علينا أن نتجنب أحدنا الآخر,و لكن هناك طرقاً لتسوية الأمور |
Durum değişti. 100.000 dolar yeterli değil. bu boktan iş için yetmez. | Open Subtitles | حدث تغيير هنا, 100 الف دولار ليست كافية لهذا النوع من الأمور |
bu işi bedava yapmaya başladığın anda kanatların çıkmaya başlar. | Open Subtitles | حينما تبدأ بفعل تلك الأمور بدون مقابل تنمو أجنحتك وقتها |
Tam işlerim şirkette yolunda gitmeye başladı, ve kendi bürom olması hoşuma gidiyor. | Open Subtitles | أنا توا بدأت تمشية الأمور في الشركة، وأنا أحبّ حقا إمتلاك مكاني الخاص |
Eminim, bunun marangoz için büyük bir şans olduğunu düşünüyorsun. | Open Subtitles | بالتأكيد تعتقدون ان النجار كان محظوظا بسير الأمور بهذا الشكل |
bu yüzden işler yolunda gitmediğinde bir adım geriye giderim, işletme yetilerimi kullanarak sebebini anlar ve durumu düzeltirim. | TED | عندما لا تسير الأمور على نحو جيد، أميل للعودة خطوة إلى الوراء، أُطبق أدواتي الخاصة للعمل لإيجاد السبب، وإصلاحه. |
Fakat bu şeyler bir süre sonra yok olur, yanlışlıklar temizlenebilir. | TED | ولكن هذه الأمور تتلاشى بعد فترة. يمكن للحالات الشاذة أن تُمحى. |
Beni koleksiyonuna eklemek istiyorsa her şeyi gayet iyi idare ediyordu. | Open Subtitles | إذا كانت تحاول إضافتي إلى مجموعتها, فهي تمسك بزمام الأمور بإحكام. |
Beraber yaşamaya başlayacaktık ve... çıktıktan sonra yaptığı her şeyi bırakacağına söz vermişti. | Open Subtitles | لقد أرادنا حتى العيش معا وقدوعد بترك كل ّهذه الأمور بعد أن ننتهي |
Yine de, her şeyi geride bırakıp anneni görmeye gitmen güzel bir şey. | Open Subtitles | ومن الجيد بأنك تركت كل الأمور خلفك من أجل أن تذهب لرؤية أمك. |
- O uyanınca her şeyin yoluna gireceğinden emin misin? | Open Subtitles | هل أنت متأكد أن الأمور ستعود طبيعية عندما يستيقظ ؟ |
Peşinden koşmam gereken bir sürü iş, geri vermem gereken milyonlarca şey var. | Open Subtitles | انا لدي العديد من الأمور فحسب لكي أجريها و ملايين الأشياء تحتاج للإعادة |
Evet arkadaşım çalışıyoruz burda Biz ciddiye alıyoruz bu işi | Open Subtitles | حسنا , نحن نعمل هنا , بعضنا يأخذ الأمور بجديه |
Bazen düşünüyorum da, Kennedy öldüğünden beri her şey yokuş aşağı gidiyor. | Open Subtitles | أحيانا أعتقد أن الأمور قد أخذت فى التدهور منذ وفاة كينيدي سيناتور |
Size işlerin kötü olduğunu söylememe gerek yok. bunu herkes biliyor. | Open Subtitles | لست بحاجة لأخبركم أن الأمور سيئة، الجميع يعرفون أن الأمور سيئة |
Ayrıca, kötü şeyler çok hızlı olabilir ama iyi şeyler bir günde olmaz. | TED | أيضا، الأشياء السيئة يمكن أن تحدث سريعا، لكن الأمور الجيدة لاتبنى في يوم. |
Eğer işler düşündüğümüz gibi gitmezse, bunu sizler nasıl açıklarsınız? | TED | كيف يمكننا تفسير حينما تسير الأمور كما لم نكن نتوقعها؟ |
Ve bugün, Haryana'daki bir okula gittiğinizde, her şey farklı görünüyor. | TED | إذًا اليوم، عندما تذهب إلى مدرسة في هاريانا، تبدو الأمور مختلفة. |
Çiftler bir şeyleri boşvermiyor ve küçük meseleleri büyük bir sorun haline getirmiyorlar. | TED | الذين لا يدعون الأمور تمر والذين لا يدعون الأمور التافهة تصبح أمورا مهمة. |
Ve bu Bill'in yapmakta olduğu şeylerden biri, bilim insanlarına bunun gibi hayvanların ve yaşadıkları yerlerin ilk görüntülerini sağlıyor. | TED | وهذه إحدى الأمور التي كان يقوم بها بيل، وهو يقدم للعلماء بهذا العرض الأول لحيوانات مثل هذه التي تنتمي لعالمها. |
Ya da çoğu Amerikalı son altı savaşımızın dördünde bize yalan söylendiğini bilseydi bazı şeylerin ne kadar farklı olacağını düşünün. | TED | أو تخيل كيف كانت الأمور ستختلف لو أن معظم الأميركيين عرفوا أنه قد كذب علينا في أربعٍ من حروبنا الست الأخيرة. |