| AK: Kullanmaya alışmam yaklaşık üç yada dört saat kadar sürdü. | TED | أ.ك. : استغرق ذلك حوالى ثلاث إلى أربع ساعات لتدريب الذراع. |
| Çünkü 10 saat boyunca onun içindesiniz -- bu küçük alanda 10 saat. | TED | لأنك ستكون في نفس المكان لمدة عشر ساعات عشر ساعات في حجرة ضيقة. |
| Ayrıca, kendimi toparlayabilmek için birkaç saatliğine yalnız kalmak istiyorum | Open Subtitles | بالإضافة إلى انني أحتاج إلى بضعة ساعات لأستجمع شتات نفسي |
| Bu akşam birkaç saatliğine evin dışında olabilir misin diye sormak istedim. | Open Subtitles | كنت أود أن أطلب منك أن تخرجي من بيتك لبضع ساعات الليلة |
| Durumun kontrolünü ele geçirmeliyiz. El değiştirmeye kadar dokuz saatimiz var. | Open Subtitles | لابد أن نسيطر على الوضع لدينا 9 ساعات حتى موعد التسليم |
| Şu anki arkadaşlarım bana yardım etmek için hayatlarından birkaç saatlerini bana ayıramıyorsa nasıl arkadaş edinme şansım olur? | Open Subtitles | أي أمل لي في إنشاء علاقات جديدة إذا كان أصدقائي الحاليّون يرفضون قضاء بضع ساعات من حيواتهم لمساعدتي ؟ |
| Böylece, çocuğun annesi olan bu kadın tuvaletini birkaç saat içerisinde kurdu. | TED | لذا هذه المرأة، أم هذا الصبي قامت بتركيب المرحاض في بضع ساعات. |
| Luther orta okuluna her gün üç saat yürümek zorundaydı. | TED | كان لوثر يسير 3 ساعات كل يوم إلى المدرسة الاعدادية. |
| 25 kiloluk bir insansı maymun, beynindeki 53 milyar nöronu tutabilmek için günde 8 saat yemek yemek zorundadır. | TED | على القرد الذي يزن 25 كيلوجراماً أن يأكل لمدة 8 ساعات يومياً ليدعم دماغاً يحوي 53 مليار خلية عصبية. |
| Bu odayı sadece 3 saatliğine kullanabilirim yani işime dönsem iyi olacak. | Open Subtitles | تعلمين؟ لديَّ هذه الغرفة لـ3 ساعات فقط, عليَّ حقاً أن أرجع للعمل. |
| Çocuğumu birkaç saatliğine seninle bırakıyorum ve anında olay çıkıyor. | Open Subtitles | أترك أبنى معك لعدة ساعات فيصبح على وشك إبتلاع مزرعه |
| Evet ama sence resepsiyon memuru, iki adamın gelip... her gün altı saatliğine bir oda almaları hakkında ne düşünür? | Open Subtitles | نعم، لكن ماذا تظن بأن عمال الاستقبال سيفكرون بنا عن شخصين يأتون ويستأجرون غرفة ويبقون فيها لست ساعات كل يوم |
| Onu ölmeden betondan kurtarıp ameliyata almamız için 4 ilâ 6 saatimiz var. | Open Subtitles | هذا يعطينا أقل من 4 ساعات لنخرجه من الأسمنت و ندخله غرفة العمليات |
| Yani bu sorunu çözmek için birkaç gün yerine birkaç saatimiz var. | Open Subtitles | والآن بدلاً من عدّة أيام أمامنا عدّة ساعات كي نكشف هذه المعضلة |
| Gezimiz yarın başlıyor. Bugün havuza girmek için birkaç saatimiz var. | Open Subtitles | المشروع يبدأ غداً، هذا يعني أنه لدينا ساعات قلائل علي الإستعداد |
| Hadi ama, partnersiz kaldım sen de sahadaki saatlerini kullanmış olursun. | Open Subtitles | هيا, أنا من دون شركاء, ويمكنك استخدام بعض ساعات العمل الميداتي |
| Kanser tedavi unitesini terk ettikten sonra, sis ekranı gelmeden ve tekrar hasta hissetmemden önce yaklaşık dört saatim olduğunu biliyordum. | TED | كنت أعرف ذلك منذ أن غادرت وحدة علاج السرطان، كان لدي ما يقارب الأربع ساعات قبل أن أفقد الوعي وأبدأ بالشعور بالمرض. |
| PENDLETON KAMPI DONANMA ÜSSÜ ...yarın sabah erken saatlerde atmosferimize girmesi bekleniyor. | Open Subtitles | هُناك توقّعات بأن يدخل مجالنا الجوّي في ساعات مُبكرة مِن صباح الغد. |
| Böylelikle, tüm insan genomunu sadece saatler içinde tayin edebiliyoruz. | TED | والآن و خلال ساعات فقط يمكننا أن نحدد الجينوم البشري |
| Onları teslim etmek için üç saatiniz var. Yoksa gemiyi havaya uçururuz. | Open Subtitles | لديكم ثلاث ساعات بالتحديد لتسلموهما أو سنقوم بتفجير السفينة |
| Patrice ve Patee Saatlerdir dışardalar fakat hiçbir şey bulamadılar. | TED | أمضى باريس وباتي ساعات في الخارج ولكن لم يجدوا شيئاً. |
| Ama gerçekten iyi insanlardır ve daha fazla mesai alabilirim. | Open Subtitles | لكنهم طيبين، و يمكن أن أحصل على ساعات عمل أكثر |
| Olağan gece vardiyası saatlerinde ve ben ekibi elimle seçiyorum. | Open Subtitles | عادة في ساعات مناوبة منتصف الليل وأقوم أنا باختيار الطاقم. |
| Onlara iş yerlerinde geçirecekleri dört saatlik sessiz zaman dilimi inanılmaz değerli olacaktır. | TED | منحهم أربع ساعات من وقت هادئ في المكتب ستكون قيمة بشكل لا يصدق. |
| saatlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca sürebilir... Bu bir süreç tedavi ile, tedavisiz. | TED | ساعات أسابيع، شهور، سنوات، عبر سلسلة متصلة، مع العلاج، من دون علاج. |
| Günün saatleri geçtikçe gölgelerin nasıl hareket ettiğini öğrendiğimden alınıp eve götürülmeden önce ne kadar süre kaldığını anlıyordum. | TED | كما تعلمت كيف يتحرك الظل مع مرور ساعات النهار، فهمت كم من الوقت سيكون قبل أن يتم أخذي للمنزل. |
| Yapacak işim yok, ben de her üç saatte bir elbiseleri deniyorum. | Open Subtitles | ليس لدي ما أقوم به, لذا كنت أجرب أحدها كل ثلاث ساعات. |