ve bunun gibi şeyler... basit ama sonucunda büyük değişikler yapabileceğimiz şeyler. | TED | وأشياء من هذا القبيل. والأشياء البسيطة مثل هذه تستطيع إحداث فرق كبير. |
Merdivenlerin büyük bir girişe işaret verdiğini düşünün ve o anın yıldızı olduklarını. | TED | فكّر في كيفية إشارة السلالم إلى مدخل كبير وكان هناك نجم تلك اللحظة. |
İşte burada. Bu dünyanın en büyük yeşil çatısı, 4.2 hektar. | TED | هذا هو. إنه أكبر سقف أخضر في العالم، عشرة أفدنة ونصف. |
Böyle bir çarpışmanın yankısı evrendeki erken büyük Patlama döneminden kalma bir radyasyon çorbası olan kozmik mikrodalga arka planında görülebilir. | TED | قد يظهر صدى تصادم مماثل في إشعاع الخلفية الميكروي: فيض من الأشعة تقطع الكون والتي تعتبر بقايا من حقبة الانفجار العظيم. |
Ve Nuna kurulduğunda verileri büyük şirketlerdeki çalışanların sağlık ihtiyaçları için kullandılar. | TED | وعندما تم تأسيس الشركة، استخدموا بيانات لتوفير الاحتياجات الصحية لعمال الشركات الكبرى. |
ve zenginliklerin toplamı gerçekten çok büyük. Klasik bir ağ etkisi. | TED | ومقدار الثراء الناتج عن ذلك كبير جداً. فهو تأثير شبكي ممتاز |
Bu, benim neden bir gazeteci olmak istediğimin en büyük sebebi. | TED | وهذا جزء كبير من السبب الذي جعلني قررت أن أصبح صحفية |
Burada olup şehirlerin geleceği hakkında konuşmak, Şehirler hakkında konuşmak büyük bir onurdur. | TED | انه لشرف كبير أن أتواجد هنا لأتحدث عن المدن لأتحدث عن مستقبل المدن |
Benim düşüncem şu ki, bu çocuklar üstünde çok büyük etkiler yaratabilirsiniz. | TED | لذا هذه هي فكرتي, أنه يمكنك التأثير بشكل كبير على هؤلاء الأطفال. |
Halen, sanal olan ile fiziksel olan arasında büyük bir kopukluk var. | TED | ولا يزال هناك قطع اتصال كبير في الوقت الراهن بين الإفتراضية والمادية. |
Bir kazaya karşılık maraton başlatmak size ilginç gelebilir. Fakat o zamanlar, en hassas olduğum durumda bile büyük düşünmeye ihtiyacım vardı. | TED | تنظيم ماراثون كردة فعل على حادث قد يبدو غريباً، لكن في ذلك الوقت، حتى في أوهن حالاتي، احتجت أن أحلم بشيء كبير. |
Dünyanın en büyük sorunlarını çözmek istiyorsanız küçük kızlara ve kadınlara yatırım yapın. | TED | أولًا: إذا كنت تريد حل أكبر المشاكل في العالم، استثمر في النساء والفتيات. |
Vadiler, binlerce vadi buluyoruz; hepsi de büyük Kanyon'dan büyük, geniş ve derin. | TED | ونجد الأودية، آلاف الأودية أكبر وأكثر اتساعاً وأكثر عمقاً من غراند كان كانيون |
Geçen gün biri Amerika'daki ikinci en büyük doğal gaz üreticisi olduğumu söyledi. | TED | قال أحدهم قبل أيام أنني ثاني أكبر منتج للغاز الطبيعي في الولايات المتحدة. |
(Video) Sayın Başkan, Bay Mitchell, sizin nezdinizde, ekonomimizde neyin yanlış gittiğini incelemek, büyük bir zevk ve onur. | TED | السيد: رئيس الجلسة، السيد: ميتشل، لمن دواعي السرور والشرف العظيم أن أجلس امامكم لفحص المشاكل التي يمر بها اقتصادنا. |
Bu sadece Dubai'de değil, dünyadaki bütün büyük şehirlerin karanlık sokaklarında böyle. | TED | ليس في دبي وحسب إنه الجانب المظلم لجميع المدن الكبرى في العالم |
Ancak Mallory'nin evden çıkıp bu büyük maceralara katılmanın neşeli ve eğlenceli olduğu tezi benim kendi tecrübelerimle çok da iyi uyuşmuyor. | TED | نقاش مولاري حول الخروج من المنزل ، والشروع في هذه المغامرات العظيمة هو مبهج وممتع، عمومًا، هذا لا ينسجم مع تجربتي أنا. |
Fakat bu hayvan sürüsünü beslemek gezegenimize büyük zararlar veriyor. | TED | ولكن الحفاظ على هذا القطيع يأخذ ثمناً كبيراً من كوكبنا. |
Sistem bilgisayar ağı üzerinden çok çok büyük dokümanları işleyebilme yeteneğine sahip idi. | TED | وكان النظام قادرا على القيام بأنظمة توثيق كبيرة جدا جدا عبر شبكات الحواسيب. |
En büyük zorluk, çevre bilimi, hava kalitesi yönetimi ya da atmosfer kimyası hakkında pek fazla bir şey bilmememdi. | TED | وكان التحدي الرئيسي، هو أنني لم أكن أعرف الكثير حول علوم البيئة مثل إدارة في جودة الهواء أو كيمياء الطقس. |
Ve hayatımda ilk defa benden daha büyük bir şeyin parçası olduğumu hissettim. | TED | و شعرت لاول مرة في حياتي كنت جزءا من شيء اكبر من نفسي |
Yaşıtlarımın hepsinin büyük aileleri vardı, ben tek çocuk olarak büyüdüm. | Open Subtitles | الجميع يملك عائلات كبيره سيدتي ماعدا انا , فأنا طفل وحيد |
Çok büyük bir para gibi geliyor; çok büyük bir para. | TED | يبدو هذا المبلغ كبيرا جدا ، نعم هو ضخم في الواقع. |
Genelde bu tarz metal düğümler, büyük çadırların iskelelerini tutmak içindir. | TED | عادةً، تستخدم هذه الأنواع من العقد المعدنية لتدعيم هياكل الشد الكبيرة. |
Kelimelerin altında parmağını gezdiren o çocuklardandım ta ki bunu yapmamam söylenene kadar; büyük çocukların parmaklarını kullanmadığı söylenmişti bana. | TED | كنت تلك الطفلة التي تمرّر إصبعها تحت الكلمات، إلى أن مُنعت عن فعل ذلك، لأن الأطفال الكبار لا يستخدمون أصابعهم. |
Bugün büyük veri yaklaşımı ekonomimizin büyük sektörlerini dönüştürüyor ve aynı şeyi biyoloji ve tıp alanında da yapabilir. | TED | اليوم، أساليب البيانات الضخمة تحول حتى أكبر القطاعات في اقتصادنا، ويمكنها عمل نفس الشيء في علم الأحياء والطب كذلك. |
büyük daha büyük, küçük daha küçük ve acayip daha acayip oldu. | TED | وعندما أصبح الضخم أكثر ضخامة، الضئيل أصبح أكثر ضآلة والغريب أكثر غرابة. |