Bir fırsat için bekliyordu, geleceğine başlamak için bekliyordu, ilerlemek için bekliyordu karşısına çıkan ilk şey bu oldu. | TED | لقد كان بانتظار فرصة، فرصة لبناء مستقبله، يترقّب في طريق إلى الأمام، و كانت تلك أوّل فرصة سنحت له. |
O kadının sayesinde, bu iki çocuk asla sahip olamayacakları bir fırsat kazanarak doktor olacak ve insanların hayatlarını kurtaracaklardı. | TED | بسببها هي, طفلين اصبح لديهم فرصة لم تكن لتتاح لهم لولاها و سيتمكنون من انقاذ ارواح في مجال الطب كاطباء |
Siyasi ve ekonomik liderlerimiz bağlantısallığın hayırseverlik değil fırsat olduğunu öğreniyorlar. | TED | قادتنا السياسيون والاقتصاديون يتعلمون أن الارتباط ليس جمعية خيرية، إنها فرصة. |
Çoğunlukla zevk almaya bir fırsat, ama bazen daha zor bir şey. | TED | وهي بالأساس الفرصة التي يمكن الاستمتاع بها، قد تكون أحيانا أشياء صعبة. |
Fakat çok geçmeden anladım ki bu fırsat evrensel değildi. | TED | لكن سرعان ما أدركت أن هذه الفرصة لم تكن عالمية. |
Koç olmak sana bir sürü yeni fırsat kapısı açacak | Open Subtitles | ان تكون مدربا سوف يفتح عالما كاملا من الفرص لك |
İnsanlara sınırlama olmadan başarmaları için fırsat verdiğimiz zaman, bu onlara kişisel tatmin ve başarılı bir hayat sağlayacak. | TED | عندما نعطي الناس فرصة للنجاح بلا حدود، فإن ذلك من شأنه أن يؤدي إلى تحقيق الذات وإلى حياة مزدهرة. |
Çeşitliliği kucaklayarak, çeşitli yetenekleri kucaklayarak herkese için gerçek fırsat sunuyoruz. | TED | وأنه عبر تبني التنوع والمواهب المتنوعة نقدم فرصة حقيقية لكل شخص. |
Ancak okyanus plastiğini engellemek insanoğlunun karşısına çıkabilecek en büyük fırsat. | TED | ولكن منع البلاستيك من تلويث المحيط ربما سيصبح أفضل فرصة للبشرية. |
Partinin büyük bir fırsat partisi olmasını diliyorsun, yaşlı huysuz bir parti değil. | TED | ترغب بشدة في ذلك لحزبكم لتكون فرصة كبيرة لكم . ليس للحزب الغاضب. |
Yoksulluğu tarihe gömmek için muazzam fırsat olduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. | TED | أريد أن أختم بالقول بأن هناك فرصة مذهلة لجعل الفقر تاريخاً. |
Bence Bay Keane, bu ara vermek için çok uygun bir fırsat. | Open Subtitles | واعتقد يا سيد كين, انه سيكون ملائما ان نأخذ فرصة للأستراحة والتأجيل |
Bu Jean'a ve bana ödevlerimizi yapmak için fırsat veriyor. | Open Subtitles | هذا الأمر يعطينا فرصة لنقوم بواجباتنا المنزلية أنا و جين |
Bu, kendini ifade etmek için eline geçen ilk fırsat. | Open Subtitles | وإنما هذه أول فرصة تحظين بها للتعبير عن نفسك بحق. |
Endişe etme, bu bize oyunu okumak için fırsat veriyor. | Open Subtitles | لا أقصد إخافتك هذا يعطينا الفرصة من أجل قراءة المسرحة. |
Bugünün diplomatik posta paketini bir fırsat bilip bunu sana gönderiyorum. | Open Subtitles | انا استغل الفرصة كى ارسل لك هذا فى حقيبة اليوم الدبلوماسية |
Elimize fırsat geçecek olursa sorgulamayı tam bir verimlilikle yapmaya hazır olmalıyız. | Open Subtitles | وإذا سنحت لنا الفرصة يجب أن نكون مستعدين للتحقيق معهم بكفاءة عالية |
Eğer fırsat bulsaydı Donny Faster mutlaka yine cinayet işlerdi. | Open Subtitles | دوني فاستر سيكون عندها بالتأكيد المقتولة ثانية إذا معطية الفرصة. |
Güzel yer, bir ton fırsat var ama sen bunları değerlendirmek istemedin çünkü benim hayatımı çalmak daha kolay, değil mi? | Open Subtitles | مكان هادئ الكثير من الفرص و لكنكِ لا تبدين حقاً أنّكِ انتهزتِ أي فرص لماذا، أمِن السهل أن تسرقي حياتي فحسب؟ |
Bu onun için iyi bir fırsat, onun razı etmeye çalışmalısın. | Open Subtitles | وهذه ايضا فرصه جيده له لذا يجب عليك مساعدتي في اقناعه |
Bu da arz ve talep ve fiyatlandırma analizleri ve bir sonraki fırsat dalgasının nereden geleceğini söyler. | TED | ويحلل العرض والطلب والتسعير ويخبرك من أين ستأتي فرصتك القادمة. |
Kişi başına düşen GSYİH'nın her seviyesinde daha fazla sosyal ilerleme için fırsat, daha azı için riskler var. | TED | في كل مستوى من مستويات نصيب الفرد من الناتج الإجمالي المحلي، هناك فرص لمزيد من التقدم الاجتماعي، وأخطار لأقل. |
Evet, hep derdin ve fırsat ayağımıza geldiği için şükretmemiz gerek. | Open Subtitles | نعم .. انت دائما تقول وشكرا لله انا الفرصه حضرت بنفسها |
Gökyüzünden düşen bir şey yok. Bu kaçmamız için bir fırsat. | Open Subtitles | لا يوجد شيء يسقط من السماء، هذه فرصتنا للخروج من هنا. |
Benim gibi olan, yeterince temsil edilmemiş kadınların sesi olmak için bir fırsat olarak gördüm. | TED | وجدت أنها فرصتي لأمثل أي امرأة شعرت بالنقص مثلي. |
Enfeksiyonun yayılmasını engeller. Vücuduna savaşması için bir fırsat tanır. | Open Subtitles | نوقف التلوث قبل أن يقوم بنشاطه نعطي الجسد فرصةً للمقاومة |
Yemek yapmayı seviyorum ama fırsat olmuyor. Dick çok meşgul. | Open Subtitles | احب الطبخ لكننى لم احظ بفرصة ديك دائما يكون مشغول جدا |
Senin derdin ne? Bir şey yapması, önemli olması için eline geçen bir fırsat bu. | Open Subtitles | ما هي مشكلتك أنها فرصته ليفعل شيئاً ليكون شيئاً |
Bazen ona "sık dişini ve yap şu işi, böyle bir fırsat bir daha ele geçmez" demek istiyorum. | Open Subtitles | أحيانا أريد أن أخبرها بأن عليها أن تتحامل على نفسها و تباشر بالأمر فأنتي لن تحصلي على فُرصة مماثلة |
İnanılmaz güçlü devletin kudretli ve alçak güçleri bağımsızlık, bireysellik ve fırsat konseptlerine eğilimi kolektifleştiriyor. | TED | بسبب قوى ذات نفوذ وشريرة للحكومة العاتية جدًا، التي تسحق الميول المشتركة للحرية والفردية والفرصة. |
Ona bir problemmiş gibi bakmaktan vazgeçtik, ve onu iyileştirebileceğimiz bir fırsat olarak gördük. | TED | أوقفنا النظر إليه كمشكلة، وبدأنا بالنظر إليه كفرصة للتحسّن. |