Çünkü her sabah haberleri dinliyordum ve hiç vaktim yoktu. | Open Subtitles | لأنني سمعت الخبر الصباح وأنا لم يكن لدي أي وقت. |
Vay canına. Harika haberler. Çoğu insanın bu haberleri bilmemesi beni delirtiyor. | TED | هو خبر رائع. وما يدفعني للجنون هو أن يبدو أن معظم الناس لا يعرفون هذا الخبر. |
Ama iyi haberse bütün gece birbirimizin gözlerinin içine bakacağız. | Open Subtitles | لكن الخبر الجيد, اننا نستطيع أن نحدق ببعضنا طوال الليل |
Ve şu garip, ekmek gibi kokan kokulu yastık şeysin. | Open Subtitles | و وسادة الفاصوليا الغريبة ذات الرائحة الكريهة التي تشبه الخبر |
İyi haber şu ki halihazırda bunun için çalışanlar var. | TED | الخبر السار هو أن هناك أشخاصًا يعملون لهذا الغرض حاليًا. |
Ahh. | Open Subtitles | الخبر. |
Bu kadar tepki göstermeni anlayamıyorum. Aldığımız iyi haberin gölgede kalmasına izin veriyorsun. | Open Subtitles | لا أفهم ردة فعلك هذه أنت تدع الخبر السيء يطغى على الخبر الجيد |
Ama iyi haberim var, sana bir ev arkadaşı buldum. | Open Subtitles | لكن الخبر الجيد هو انني عثرت لكِ على رفيق سكن |
-Sana iyi haberlerim var. | Open Subtitles | في الحقيقة، لدينا خبر سار لك، لقد وصلني الخبر للتو |
Polisi arayıp, haberleri olduğundan emin olmanızı istiyorum. | Open Subtitles | أريدك أن تتصل بالشرطة وأن تتأكد أنهم تلقوا الخبر |
Kız arkadaşının kayboluşuyla ilgili haberleri hatırlıyorum. | Open Subtitles | أنا أتذكر عندما أختفت صديقتك كان الخبر ينتشر عناختفائها |
haberleri duyunca, yüzünü görmek isterim.. | Open Subtitles | لا استطيع النتظار لرؤية وجهه عندما يسمع الخبر |
İyi haberse, şu Frederic ile ilgili bir iz buldum. | Open Subtitles | الخبر الجيد انني وجدت خيطاً بحيال تلك المرأة المدعوة فريدريك |
Kötü haberse röntgen çektik ve vücudunuzda garip bir iskelet adam var. | Open Subtitles | الخبر السيئ أننا صورناك بالأشعة وجسمك يحوي على هيكل عظمي مخيف لرجُل |
Ama güzel haberse, bu acının uydurulduğudur, yani, bunu değiştirebiliriz. | TED | لكن الخبر الجيد, في حين أن هذا النوع من المعاناة مُختلق حسناً, بإستطاعتنا تغييره |
Sezar salatası, ekstra sos ekstra kıtır ekmek, ve ekstra ançüez. | Open Subtitles | سلطة مع بعض الدجاج مع بعض الخبر المحمص و بعض السمك |
Maya canlanıyor ve şekeri yemeye başlıyor, alkol ve karbon dioksit oluşturuyor -- aslında maya geğiriyor ve terliyor, ekmek de bu zaten. | TED | حيث تبدا الخمائر بوظيفتها . وتبدأ بالتغذي على السكر الموجود لكي تصنع اكسيد الكربون والكحول تحديدا هي تتجشأ وتتعرق .. وهذا هو الخبر |
Ama iyi haber şu ki, buzlanmadan önce muhtemelen 10 ile 100 yıl kadar zamanımız var -- o yüzden, şimdiden eldiven stoklamaya başlamayın. | TED | لكن الخبر الجيد أننا نحتاج ما يقارب من 10 أس 100 سنة قبل أن يبدأ التجمد الكبير لذا لا داعي لتجهيز قفازاتك من الآن. |
Ahh. | Open Subtitles | الخبر. |
Efendim haberin doğru olma ihtimaline karşılık orada olmam gerekiyor. | Open Subtitles | سيدي، يجب أن أتواجد على الأرض في حالة، تأكيد الخبر |
İyi haberim şu ki, boş bir yatağımız mevcut. Buna ikna olursa tabii. | Open Subtitles | الخبر الجيد هوَ أننا لدينا سريرٌ متاحٌ إذا كانت ستقبل |
İyi haberlerim var. Karanlık günleri arkamızda bırakmak üzereyiz. | Open Subtitles | الخبر الجيد هو أن تلك الأيام السوداء قد ولّت. |
Ancak bu son dakika haberini bildirmek için ben buradayım. | Open Subtitles | على أي حال أنا هنا لكي أنهي هذا الخبر العاجل |
Kaynağı belli olmayan sağ kanatlı web siteleri yaymış bunu. | Open Subtitles | نصف مواقع حزب المحافظة أعلنت الخبر في صفحاتها بدون مصدر |
Aslına bakarsan daha haberi yok. haberi o gittikten sonra aldım. | Open Subtitles | بالواقع , هو لا يعلم فقد حصلت على الخبر بعدما خرج |
Arabayla birlikte 10 dakikam kalmış olabilir. haberler böyle işte. | Open Subtitles | والان لدى 10 دقائق ليتم سحب سيارتى هذا هو الخبر |
Yani, bu kötü haber. Soru şu: hiç iyi haber var mı? | TED | إذن هذا هو الخبر السيء. السؤال هو: هل يوجد أي خبر جيد؟ |