Bana sadece bir hafta daha verin. Ödemeyi yapmanın bir yolunu bulacağım. | Open Subtitles | , أعطني أسبوع واحد فقط سأبحث عن وسيلة لأسدد لك المال كله |
Üsteğmen Schultz yana yana savaştan çıkmanın bir yolunu arıyor. | Open Subtitles | الملازم شولتز هو محاولة مستميتة للحصول وسيلة للخروج من الحرب. |
O kendi yolunu takip edecek. Hiç kimse onun için seçemez. | Open Subtitles | عليه ان يواضل طريقه الخاص لا احد يمكن ان يختاره له |
Yapay zekânın evrimsel yolunu açan domino etkisi yaratan hareketi başlattık. | TED | نبدأ في حركة تأثير الدينامو التي تقطع الطريق التطوري للذكاء الإصطناعي |
yolunu o bornozdan çıkarak bulduğun sürece bence iyi bir şey. | Open Subtitles | حسناً,مادمت سوف تجد طريقك خارج هذا الرداء اعتقد انى على مايرام |
Ama buraya geliş nedenim onu kitaba geri göndermenin bir yolunu bulmak. | Open Subtitles | لكن الغاية من قدومنا لهنا أن نجد طريقةً لإعادتهم بها إلى الكتاب |
İstedikten sonra, hastalar kendilerine zarar vermenin yolunu daima bulur. | Open Subtitles | المرضى دائما يجدون وسيلة ليؤذوا أنفسهم إذا كانوا يريدون ذلك. |
Umarım sana söylediğim ve yaptığım herşey için beni affetmenin bir yolunu bulursun. | Open Subtitles | آمل أن تجد وسيلة لتغفر لي كل الأمور التى قلتها أو فعلتها لك |
Ben büroya dönüyorum. Bu puştu yakalamanın bir yolunu bulmalıyım. | Open Subtitles | سأرجع إلى المكتب، عليّ إيجاد وسيلة للقبض على هذا اللعين |
Kuyrukluyıldız şehre yaklaşınca, roketimiz yolunu kesecek ve onu parçalarına ayıracak. İşte! | Open Subtitles | بينما يقترب المذنب من المدينة ، الصاروخ سيعترض طريقه ويحوله إلى فتات |
Çocuklarını , büyüdüklerinde tanrının yolunu izlesin diye tanrının kurallarına göre büyütürsün. | Open Subtitles | تُحاولُ تَرْبِية أطفالِكَ في طرقِ اللوردِ لكي عندما يَكْبرونَ هم سَيَتْلونَ طريقه |
Bütün tayfadan, efendim, bunu yapmanın yolunu bulacak tek kişi sizsiniz. | Open Subtitles | من بين كُلّ طاقمنا، سيدى، أنت الوحيد الذى وجد طريقه لفعلها. |
İşlediğin günahlarının farkına varıp benim gibi yolunu değiştirmeni tercih ederim. | Open Subtitles | ففضلت أن ترى الذنوب التي ارتكبتها وتغير، مثلي، الطريق التي تسلكها. |
Uzaktaki gezegenlerin yolunu aydınlatmadaki tarihi olasılıklar hakkında da güçlü hislerimiz vardı. | Open Subtitles | كان عندنا إحساس قوى لإمـكـانيتـه التـاريخـيــة في شقّ الطريق إلى الكواكب الخارجية |
O zaman onun aşkı gelip sana cennetin yolunu gösterecek. | Open Subtitles | أنت ستحسّ حبّ الله يجيء لتشويفك الطريق إلى مملكته السماوية. |
Bir sosyopatın beyni içinde olmasına rağmen yine de bir yolunu bulabildin. | Open Subtitles | و مع كل تلك الأمور في عقلك لا زلتي تستطاعين إيجاد طريقك |
Kayıtlarımıza göre istiladan sonra siz ve ekibiniz Gözcülerden kurtulmanın bir yolunu keşfetmişsiniz. | Open Subtitles | تشير سجلّاتنا إلى أنّكَ و فريقكَ اكتشفتم طريقةً للتخلّص مِن الملاحظين بعد الغزو. |
Zavallı bir dul dünyada yolunu başka nasıl bulabilir ki? | Open Subtitles | وإلا كيف لأرملة مسكينة أن تشق طريقها في هذا العالم؟ |
Seni burada tutmanın bir yolunu bulduğumuzda bunun için zamanımız olacak. | Open Subtitles | . سيكون لدينا الوقت لهذا . حتي نجد الطريقة لنبقيك هنا |
Sizden istediğim tek şey Tasha'ya yardım edebilmenin bir yolunu bulmanız. | Open Subtitles | كل ما أريدكم أن تفعلوه هو أن تجدوا حلاً لمساعدة تاشا |
Ben oradan çıkmanın bir yolunu arıyorken, garip bir şey oldu dün. | Open Subtitles | لكن شيء غريب حدث الأمس عندما كنت أحاول ان أجد طريقاً للخروج |
Tüm para senin olduğuna göre, bende kendime para bulmanın yolunu bulmalıyım. | Open Subtitles | بما أن كل المال لك , ففكرت بطريقة أجني بها المال لنفسي |
Kimseyi incitmeden bu problemi çözmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorum. | Open Subtitles | نحاول اكتشاف طريقة حل هذه المشكلة دون إيذاء مشاعر احدنا |
Bir süre önce sesin yan duvarlara çarpmasının birkaç yolunu keşfettim. | TED | منذ بعض الوقت، قمت بالتقاط عدة طرق لاصطدام الصوت بالجدران الجانبية. |
Ben parayı harcamanın bir yolunu bulmak için şekerleme yapacağım. | Open Subtitles | سآخذ قيلولة قصيرة ثمّ أفكّر في كيفية صرف هذا المبلغ |
yolunu bulmak zorunda, ancak bunu yapmak için yalnız bırakılırsa bunu yapması daha olası. | TED | سيضطرون لإيجاد طريقهم لكن من المرجح حدوث ذلك اذا تركت وشأنها للقيام بذلك |
Fark yine o kadar büyüktü ki bunları bağdaştırmanın bir yolunu göremiyordum. | TED | وظهر الفارق شاسعًا مرة أخرى ولم أجد من سبيل لجسر الهوّة بينهما. |