Orada burada bir kaç sivrisineği öldürmenin bir manası yok. | TED | ليس هناك فائدة من مجرد قتل بعوضة مفردة هنا وهناك. |
İşimi takip ettik ve yapamayacağımız hiçbir şey yok gibi görünüyordu. | TED | وتابعنا وظيفتي، وبدا لنا انه ليس هناك شيء لانستطيع ان نفعله |
Ve öğretim materyallerini güncel tutmak için hiçbir uygulama yok gerçekten. | TED | وبالفعل ليس هناك اي تدريب لإبقاء المواد التعليمية في تحديث مستمر. |
Peki niçin gelişmiş ülkelerdeki milyarlarca insanın yüz yüze kaldığı küresel problemleri ele alan daha fazla girişim yok? | TED | فلماذا ليس هناك المزيد من هذه الشركات التي تعالج هذه المشاكل العالمية التي تواجه مليارات الناس في الاقتصادات النامية؟ |
Kısa bir yolu yok. Bu, yüzerek yüzmeyi öğrenmek gibidir. | TED | ليس هناك طريق مختصرة. انه كالسباحة عن طريق تعلم السباحة. |
Başlamanın tek yolu durmaktır. Durmaktan başka tedavi yolu yok. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة هي ان تتوقف ليس هناك علاج إلا الإقلاع |
Bayan Paradine,.. Size söyleyecek başka bir şeyim yok, Bay Keane. | Open Subtitles | سيدة بارادين ليس هناك شئ آخر ليقال لك يا سيد كين |
Orada öylece hiçbir şey söylemeden oturmanın bir faydası yok. | Open Subtitles | ليس هناك فائدة، انك جالسة فقط ولا تقولين أى شئ. |
İnsan aklının, iyi ya da kötü anlamda, yapabileceklerinin hiçbir sınırı yok. | Open Subtitles | ليس هناك حدود لما يمكن أن نفعله بروح البشر للخير أو للشر |
Önüne koydukları yemek dolu tabağın altına bakmak istiyorsun ama... buna gerek yok. | Open Subtitles | تريد أن تنظر تحت الصحن الذى وضعوا الطعام عليه. ليس هناك حاجة لذلك. |
Tepki göstermek için sebep yok Bu durumu daha kötüleştirecektir | Open Subtitles | ليس هناك سبب لردة الفعل هذا فقط سيزيد الطين بلة |
Bayım, bu şeyle kaçabilme şansınız yok. Yeraltında bir tüneldesiniz. | Open Subtitles | ليس هناك أي طريقة لتهرب أنك تحت الأرض داخل نفق |
O ezmenin hepsini yesen iyi olur çünkü bu akşam başka yemek yok. | Open Subtitles | الأفضل أن تتناول كل الفريكي ، أيها الغبي لأن ليس هناك المزيد الليلة |
Yapılacak fazla bir şey yok. Sadece gözünü kalp monitöründen ayırma. | Open Subtitles | ليس هناك عمل كثير هنا فقط إبقي عينك على شاشة القلب |
Başka bir iş bilmiyor ki. Üstelik başka çaremiz de yok. | Open Subtitles | لم يعد له تجارة هنا بالإضافة إلى انه ليس هناك خيارات |
- Çıkmaz yol! - Gidecek yer yok. Tuzağa düştük! | Open Subtitles | هو طريق مسدود ليس هناك مكان للهرب ، نحن محاصرون |
Bana bak, kar tanesi, benim zencilerden öğrenecek bir şeyim yok. | Open Subtitles | انظر يا قطعة الثلج ليس هناك ما اتعلمه من خادم زنجي |
Vazgeç bu işten. Tek çıkış burası. Başka kaçış yolun yok dostum. | Open Subtitles | استسلم الان هذا هو المخرج الوحيد ليس هناك طريق للخروج يا صديقى |
Bence buna pek ihtimal yoktu. Seni öldürseler soygunu yapamazlardı. | Open Subtitles | ليس هناك خطر من هذا لو قتلوك فلن تحدث السرقة |
Ve bu yönde gelen veri daha fazla orada değil. | TED | اذا البيانات تذهب في ذلك الاتجاه ,ليس هناك بعد الان |
Neden? Çünkü yapacağım hiçbir "psişik" şey, onun üzerinde zerre kadar etkili olmaz. | Open Subtitles | لأنه ليس هناك شيء يمكنني عمله نفسياً فذلك سيكون لديه أقل تأثير عليه. |
Artık hiç bir yer güvenli değil. Saklanacak bir yer kalmadı. | Open Subtitles | ليس هناك مكان آمن بعد الآن لم يعد هناك مكان للاختباء |
Sanki endişelenecek hiçbir şey yokmuş gibi kız kardeşinle ders çalışıyorsun. | Open Subtitles | تساعد اختك في حل واجبها وكأن ليس هناك ما تقلق بشأنه |
İstediğimiz her şeyi yapmaya ve söylemeye asla yeterince vaktimiz yoktur. | Open Subtitles | ليس هناك وقتٌ كافٍ لقول أو فعل كل الأشياء التي نتمنّاها |
Tıpta garanti bir şey olmadığını anlamalısınız... ama bir kalp sesi işittiğimiz sürece... bu bebeğin sağlıklı olmaması için hiçbir neden yok. | Open Subtitles | هل تفهم ذلك, ليس هناك ضمانات بالطب لكن نستطيع أن نتأكد بمكان نبض القلب ليس هناك سبب لنتأكد أنه سيكون بصحة جيده |
Ve buradan, bu yerden geri dönüş olmadığı için de ayrıca üzgünüm. | Open Subtitles | وآسف أيضاً لأن من هنا، من هذا المكان ليس هناك طريقاً للعودة |