Ancak sözcüklerin politikanın tam ortasında yer aldığı gerçeği çok önemli ve politikacılar da dili kontrollü kullanmayı denemeleri gerektiğinin farkındalar. | TED | ولكن من المهم جداً أن نعرف أن الكلمات محور الحياة السياسية، وأن جميع السياسيين يعرفون أن عليهم محاولة التحكم في اللغة. |
Milliyetçiliğe göre milletiniz eşsizdir ve milletinize karşı özel yükümlülükleriniz vardır. | TED | حسنًا، تخبرني القومية بأن أمتي فريدة، وأن لدي التزامات خاصة تجاهها. |
En belirgin etkileri, kuru nesnelerin ıslak sanılması ve yüzeylerin nefes aldığı hissi. | TED | تشمل أهم أعراضها الجانبية الإحساس بأن كل الأشياء الجافة رطبة وأن الأسطح تتنفس. |
dedi. Şimdi, eğer bu doğruysa, sağlık sistemimizin gerçek bir ayıbı demek olur çünkü bu hastalar başka yerlerde de muayene oluyorlar. | TED | والآن، لو كان ذلك صحيحاً فإنه إدانة لنظام الرعاية الصحية لدينا وذلك لأن هؤلاء المرضى سبق وأن كشف عليهم في اماكن أخرى. |
ve Amazonlardan sadece efsanelerde değil, eski tarihi belgelerde de bahsedilmişti. | TED | وأن الأمازونيات ذُكرن في أحداث تاريخية أيضًا وليس فقط في الأساطير. |
uyandırmaya çalışıyordum. Bu halk için o kadar heyecan vericiydi ve insanlar o kadar hevesliydi ki, daha büyük binalar | TED | وجدنا أن ذلك كان مثيرًا جدًا للناس، وأن الناس كانوا متجاوبين جدًا مع العمل، واحتجنا بعدها للعثور على بنايات أكبر. |
Aristo'ya göre anlatının rolü hayatı taklit etmek ve bize o duyguları hissettirmek. | TED | ووفقًا له، فإن الهدف من رواية القصص هو مُحاكاة الحياة وأن نشعر بالعاطفة. |
Sosyal becerilerle: Arkadaş edinme, anlaşmazlıkları çözme, cana yakın ve kibar olmak. | TED | حسنا، هناك المهارات الاجتماعية: صنع الأصدقاء، حل الصراعات، وأن تكون لطيفا ومهذبا. |
Önceden olan " normal " düşüncesini kabul edebilirim -- normal güzeldir ve bu oldukça dar " normal " algısının dışında her şey kötüdür. | TED | إما أن أتقبل الفكرة القائمة على أن الطبيعي هو الجيّد، وأن أي شيء عدا ذلك النطاق الضيق لتعريف الجيد يعتبر سيئاً. |
Rollerini kabullenen ve performansını geliştirmek için çalışanlar şahsını büyütür, değiştirir ve geliştirir. | TED | وأن أؤلئك الذين احتضنوا أدوارهم وعملوا على تحسين أدائهم نموا وتغيروا ووسّعوا ذاتهم. |
Bu tarz sorular bana her zaman konuştuğum insanların benim iyiliğimi istedikleri ve beni gerçekten tanımak istedikleri hissini uyandırıyor. | TED | هذه هي أنواع الأسئلة التي جعلتني أشعرُ بالثقة وأن الشخص الذي أتحدثُ إليه يعلمُ مصلحتي تمامًا ويرغبُ في التعرف عليَ. |
Bazen taraf tutmak, yankı odalarında sıkışmak ve bir daha hiçbir zaman aynı fikirde olmamakla lanetlenmiş gibi görünebiliriz. | TED | قد يبدو الأمر أحيانًا أننا محكوم علينا بالانحياز، وأن نكون عالقين في غُرف الصدى وألا نتفق مرة أخرى أبدًا. |
Bu kalabalık topluluğun hareketini izledim, dağılmalarını ve onun yüzünü görebilmeyi istedim. | TED | كنت اراقب تحركهم في مجموعات أمل أن يتفرقوا وأن أستطيع رؤية وجهها |
Çocukları kendi zamirlerini düşünmeye ve diğerlerine de zamirlerini sormaya teşvik ediyorum. | TED | أشجع الأطفال على التفكير في ضمائرهم وأن يسألوا الآخرين عن ضمائرهم هم. |
ve orada yaptığım şey gözünüzü boşluğa yöneltip geometriyi farklı bir şekilde algılamanızı sağlamaktı ve bu dolap boşluğu dağıtmayacaktı. | TED | والذي كنت أحاول فعله هناك هو توجيه عينك في المساحة لتهيئ لك الأبعاد بطريقة مختلفة وأن الأثاث لن يفتت المساحة |
ama seçilmiş temsilcilerimizi aramalı ve bu değişiklikleri talep etmeliyiz. | TED | يجب علينا أن نتكلم مع ممثلينا المُنتخبين وأن نطالب بالتغيير. |
Bu da kendimizle ilgili hayat boyunca değişmeyen sabit bir gerçeklik gibi. | TED | وأن هذه هي الحقيقة الدائمة حول أنفسنا، شيئًا سيظل ثابتًا طوال الحياة. |
Oğlumun güvende olmasını, mükemmel olmasını ve o mükemmelliğin farkedilip, takdir edilmesini istiyorum. | Open Subtitles | و أريد أن يكون ابني بأمان ويكون عظيماً وأن يرى تلك العظمة ويقدرها |
Bill Gates: Yani, sanırım hayatımızda bu parayı nasıl geri vereceğimizi bulmak için birlikte çalışacağımız bir dönem olacağı için heyecanlıydık. | TED | بيل: حسنا، أعتقد أننا كنا متحمسين أن تكون هناك مرحلة من حياتنا حيث نعمل سوية وأن نعرف كبفية إعادة هذا المال. |
Ayrıca, çenemizi kapatmamızı o adamın da çok konuştuğu için öldüğünü söyledi. | Open Subtitles | اخبرنا أن نسكت وأن الرجل مات لأنهُ قال اقاويل تعدى حدّودهُ بها |
- Paine yanında götürmüş olmalı. - Yalan söylüyorsun, Scalise. | Open Subtitles | لابد وأن بيين قد أخذها معه انت تكذب يا اسكاليسى |
Hiç öncesinde bin kere yapmış olduğunuz gibi check-in'den geçtikten sonra kapıya varana kadar biletinizi kaybettiğinizi düşündünüz mü? | TED | هل سبق وأن بدا لك أنك ستفقد تذكرت سفرك ألف مرة وأنت تمشي من إنهاء إجراءاتك إلى البوابة ؟ |
Bana tavsiyesi, Daniele ile konuşmak için cesur olup, karşısına çıkmalıymışım. | Open Subtitles | يجب أن أكون شجاعة بالنسبة لمانويلا وأن أتحدث لدانييل وجهاً لوجه |
Mesaj, kızların korkak, erkeklerin ise gözü pek olması gerektiğini söylüyor. | TED | وأن الفتيات يجب عليهن الشعور بالخوف والأولاد يجب أن يكونوا شجعان. |