Bugün bile, artık her sorununız olduğunda doktora gitmek zorunda değilsiniz. | TED | أصلا اليوم ، ليس عليك الذهاب إلى الطبيب في عدة حالات. |
Ve varlığınızın her anını savunmak savunmak zorunda olduğunuz bir durumda olduğunuzda çok farklı bir tavırla tepki vereceğiniz bir durumda kalıyorsunuz. | TED | وعندما تكون في موقف يتوجب عليك فيه تبرير كل لحظة من وجودك، فتوضع في موقف حيث يتوجب عليك التصرف بسلوك مختلف جداً. |
Parayı sağlamak zorunda değilim, çünkü artık sen bana hiçbir şey yapamazsın. | Open Subtitles | لست مضطرة للحصول عليه لأنه لا يمكنك فعل شيء لي بعد الآن |
Size bırakmak istediğim ikinci şey bu mücadelenin ortasındaki insanın kendisini ortaya koyacak zihni dirayete sahip olmaya istekli olmak zorunda olması. | TED | الشيء الثاني الذي أريد أن اخبركم به عندما يكون الشخص في منتصف التحدي يجب ان يتحلى برجاحة العقل حتى يتخلصوا من المشكلة |
Bu bağdaştırmalar insanların bilinçli olarak düşündükleri şey ile aynı olmak zorunda değil. | TED | وهذا الربط ليس من الضروري أن يتوافق مع ما يفكر به الناس بإدراك. |
Buraya gelmek için 4 tane sınır geçmek zorunda değilim. | TED | لست بحاجة إلى عبور أربعة حدود لكي أصل إلى هنا. |
Onu öldürmek zorunda kalacağımı sanmıyorum. Sadece o güzel suratı iyice dağıtacağım. | Open Subtitles | لا أظن أننى مضطر لقتلها فقط سأحوّل هذا الوجه الجميل لقطعة هامبورجر |
Kazanmak zorunda değilsin, ama çok çok iyi sonuç almalısın. | TED | ليس بالضرورة أن تكسب، لكن عليك أن تبلي بلاء حسناً. |
Eğer formülü kendin yazmak zorunda kalsan, ne yapılacağını bilirdin. | TED | وإن توجب عليك كتابة الصيغة بنفسك ستعرف كيف تفعل ذلك. |
Maalesef, Google'a tekrar girip, alışveriş için tekrar arama yapmak zorunda kalabilirsiniz, ama en azından dolandırılmadınız, buna sevinebilirsiniz. | TED | للأسف، سيجب عليك العودة إلى غوغل والبدء برحلة التسوق من جديد، ولكنك لم تقع في الفخ، فهذا لشيْ جيد. |
Bunun içinde olduğunu sana birinin söylemesi için beklemek zorunda değilsin. | TED | فليس عليك انتظار شخص ما ليخبرك أنك مُشاركٌ في هذا التغيير. |
Kendime bir gemi alırım, siz de bir profesör maaşıyla geçinmek zorunda kalmazsınız. | Open Subtitles | يكون لدى سفينة ملكى وحدى ولن يكون عليك أن تجوع مع عمل الأستاذة |
Gelmek zorunda değildin, Hawes. Bu, benimle Jason arasında. Biliyorum. | Open Subtitles | ما كان عليك المجىء يا هاز هذا بينى وبين جيسون |
Bu da benim tesellim madam. Bakmak zorunda değilim. Siz de öyle. | Open Subtitles | هذا هو عزائي، أنا لست مضطراً على أن أنظر إليه ولكنكِ مضطرة. |
- Koca Baba bazı kararlar vermek zorunda. - Eğer ölmeden önce... | Open Subtitles | الأب الكبير يجب ان يكون له خططه لو أنه يموت قبل ان |
Uyuşturucu aldığımı söylemek için sana test yazmak zorunda değilim. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن أَكْتبُ إختبارا لإخْبارك بأنّني آتعاطى المخدّراتَ. |
Hakikaten sessizliğe ihtiyaç vardı. Beni geri dönmek zorunda bırakma. | Open Subtitles | أنت بالفعل بحاجة إلى سكوتهم لا تضطرني إلى العودة هنا |
İşim bitmeden erken ayrılmak zorunda olması benim suçum değil. | Open Subtitles | لكنها ليست غلطتي إن كان مضطر للتحرك قبل أن أنتهي |
Başka kimsesi olmadığı ve birine mektup yazmak zorunda olduğu için bana yazmıştı. | Open Subtitles | كتب لي لأنه ليس لديه أحد آخر و كان عليه أن يكتب لأحد |
Şu anda gitti, er ya da geç gelmek zorunda kalacak. | Open Subtitles | إنه يحلق في تلك اللحظة لابد أن يهبط عاجلاً أو آجلاً |
Ve ayrıca biz geri gelmek yoksa Elders aramak zorunda. | Open Subtitles | وأنه يجب عليكِ أن تنادي الشيوخ في حال لم نعد |
Onu öldürmek zorunda da değildim, korkmuş da değildim onu öylece öldürdüm. | Open Subtitles | لم اكن مضطرا ان اقتله فلم اكن خائفا او انا فقط قتلتة |
Aslında onu hacklemek zorunda kaldım ve bunu başka bir konuşmamda tartışabiliriz. | TED | في الحقيقة اضطررت لأختراقه، وهو مجال آخر للحديث عنه في حديث آخر. |
Her tatil sonunda, topluluğa hoşçakalın demek zorunda kalıyordum, bir evden diğerine giderek. | TED | عند انتهاء كل عطلة أضطر لأن أقول وداعاً لمجتمعي أذهب من مجمع لآخر |
Bu işe yarar. Yaramak zorunda. Hemen gözyaşı dökmeye başladım. | Open Subtitles | سيفلح ذلك، لا بد أن يفلح، ذرفت بعض الدموع بسرعة |
Ama şu soruyu sormam gerekiyor: Ya bu riski almak zorunda olmasaydı? | TED | لكن علي أن اسأل: ماذا إذا كانت لم تضطر لهذه المخاطرة أساساً؟ |
Bu yer bitişik olmak zorunda değil, birbirine bağlı olmak zorunda değil. | TED | فلا داعي لأن يكون الأمر معدياً ولا داعي لربط جميع الأمور ببعضها |