| daha ziyade, bir çeşit politik aksiyondu seçildiğim sırada kullanılabilir şehir bütçesinin sıfır virgül birşeyler olduğu bir çevrede bir aksiyon. | TED | بل كانت شكلا من أشكال العمل السياسي في وقت كانت فيه الميزانية المتاحة للمدينه بعد انتخابي ، اكثر بقليل من الصفر |
| Üstelik bunlar erken oluşan unsurlardır, sizin farklı bir dili benimsemeniz için siz daha ana okuluna giderken bu eğitim verilmeye başlanmalıdır. | TED | و هذه هي العوامل التي تحقق في وقت مبكر و التي بدورها تعطيكم بعض الشعور عندما تعطي مبتدئ دروسا في لغة أخرى |
| Belki Bir ara okumanız için bir şey gönderirim. -Olur. | Open Subtitles | ربما يمكنني أن أرسل لك شيئا لقراءة في وقت ما؟ |
| Bir ara buraya geri gelebiliriz de. - Bunu yapabilirim. | Open Subtitles | أتعرف، أنا لا أمانع بالعودة هنا للزيارة في وقت ما |
| Eve çok geç saatte geldiği için ona kızmayacak mısın? | Open Subtitles | ألن تعاتبها لقدومها إلى المنزل في وقت متأخر جدًا ؟ |
| 360 milyon yıl öncesine seyahat edelim, son dinazordan 6 kat daha da geçmişe, yani Devoniyen döneme; garip bir dünya. | TED | دعونا نسافر قبل 360 مليون سنة قبل ست مرات في وقت يرجع إلى آخر ديناصور إلى العصر الديفوني وهو عالم غريب. |
| Hayır. Ama eğer eve daha erken gitmiş olsaydım karım şaşırırdı. | Open Subtitles | إذا عدت إلى البيت في وقت مبكر، وقالت انها مفاجأة سارة. |
| Keşke daha önce tanışsaydık. Sizinle konuşmak çok hoşuma gitti. | Open Subtitles | ليتني قابلتك في وقت مبكر ، لقد استمتعت بالحديث معك |
| Yine de bir öğrenciden barış zamanında duymak istediğimden daha fazla küfür duydum. | Open Subtitles | برغم أن ذلك السباب أكثر من اللازم بالنسبة لطالب عسكري في وقت سلميّ. |
| O yıl daha sonra Sovyet yönetimi kendi nükleer güçlerinin gösterisini izlediler. | Open Subtitles | في وقت لاحق من ذلك العام، شهدت القيادة السوفيتية استعراضًا لقوتها النووية |
| Betty buraya daha önce varabilirdim ama Elder beni hücreye tıktı. | Open Subtitles | بيتي كنت سأحضر في وقت أبكر ولكن أيلدن وضعني في السجن |
| Diyecektim ki, Bir ara birlikte bir yerlere gitsek mi? | Open Subtitles | لقد كنت اتسائل هل ترغبين بالخروج معي في وقت ما؟ |
| Para üstünü Bir ara annem için geri geldiğinde verirsin, anlaştık mı? | Open Subtitles | حسنا، تعرف ماذا؟ أعطني الباقي عندما تعود لأمي في وقت ما، حسناً؟ |
| Hey, bir fikrim var. Üçümüz Bir ara toplanalım, ne dersiniz? | Open Subtitles | هيه ، لدي فكرة لماذا لانخرج نحن الثلاثة في وقت ما؟ |
| Ben uzun yoldan gideceğim. Aynı zamanda, tek bayan, yalnız başına, geç saatte... | Open Subtitles | أنا سَآخذُ الطريقَ الحلزونيَ بالإضافة لا أربد أن تمشى لوحدك في وقت متأخر |
| Yemek atıklarımı iç bir malzemeye dönüstürmek için bunların içine koydum. ki böylece saklayabiliyor ve sonra gübre haline getirilebiliyorum. | TED | أضع مخلفات الطعام في هذا المجفف، الذي يحول الطعام إلي مادة داخلية، أستطيع تخزينها ثم أحولها لسماد في وقت لاحق. |
| Yazık. Sizinle bir akşam geçireceğim için seviniyordum. Artık başka sefere. | Open Subtitles | كنت اتطلع للخروج معكم , على كل سنذهب في وقت اخر |
| Bunun yarısının, 600.000 kişide, kalbinde kalıcı hasar meydana gelir ki bu durum sonradan çok kötü problemler yaşamalarına sebep olur. | TED | نصفهم تقريبا ،أي ٦٠٠ ألف لديهم ضرر دائم بالقلب التي من شأنها أن تسبب لهم مشاكل سيئة للغاية في وقت لاحق |
| Bu sende kalsn. Bakarsn bir gün yine lazm olur. | Open Subtitles | يستحسن ان تحتفظي به قَدْ تَحتاجُه ثانيةً في وقت ما. |
| Bazen gel yanıma konuşalım, tatlım. Ben havalı olabilecek bir şeyler biliyorum. | Open Subtitles | تعالي ياعزيزتي وحدثيني في وقت لاحق اعرف ماذا يلزم المرء ليكون رائعا |
| Patrick Clarkson'ın cinayet saatinde nerede olduğunu ispatlayabildiğimi söylesem fikrinizi hiç mi değiştirmezsiniz? | Open Subtitles | لأين كان ليلة أمس في وقت الجريمة، ذلك لا يُغيّر رأيك في اللحظة؟ |
| Bu her atom aynı anda iki farklı yerde demektir, buda şu anlama gelir, küçük metal parçasının hepsi iki farklı yerde bulunur. | TED | وهذا يعني ان كل ذرة موجودة في مكانين مختلفين في وقت واحد وهذا يعني ان الجسيم المعدني موجود في مكانين في وقت واحد |
| Bir kişi vaktinden önce butona basma sorumluluğunu kabul ederse, o zaman sadece robotun kimi ziyaret ettiğini bilmeleri gerekecek. | TED | إذا قبِل شخص واحد المسؤولية في وقت مبكر لضرب الزر. إذن هم فقط يحتاجون إلى معرفة من قد زاره الروبوت. |
| Aynı zamanda, salgını ilk başlangıç zamanında görebileceğimiz bir yer. | TED | وتمكن أيضاً من كشف بداية إنتشار الوباء في وقت مبكر. |
| İlk prova döneminin başlarında beyaz sanatçılarımızdan birisinin ırkçılık günlerinde Güney Afrika polis kuvvetleri üyesi olduğu ortaya çıkmıştı. | TED | وظهر في وقت مبكر من فترة تجارب الاداء بأن احد هؤلاء الفنانين البيض في منصبه السابق كان عضوا في قوى شرطة جنوب افريقيا |