Yani, doğada bu renkte gördüğüm bir şeyi düşünemiyorum, bu tona benzer. | TED | لا يمكنني التفكير في أي شيء تراه في الطبيعة يبدو بهذا اللون. |
Durum şu ki, Birleşmiş Milletler kimseye bir şeyi empoze etmez. | TED | حسنًا، إن الأمم المتحدة لا تفرض أي شيء على أي شخص. |
Prue, çok şey değil ama bir şeyi bilmem gerek. | Open Subtitles | برو، أنا لا أرغب بالكثير، لكنني أريد معرفة شيء واحد |
Dönemimin ilk senesi bitmiş ve yapacağım dediğim tek bir şeyi bile başaramamıştım. | Open Subtitles | ومرت السنة الرابعة من حكمي ولم أحقق فيها شيئاً واحداً تم انتخابي لفعله |
Yani, genç bir kızken böyle bir şeyi hayal edemezdim. | TED | تعلمون ، ما كنت لأحلم بشئ مماثل عندما كنت شابه. |
Bizim için önem taşıyan şeyleri ölçeriz. Bu yüzden de kimse bir şeyi ölçmeye zahmet etmediğinde ihmali hissederiz. | TED | كلنا نقيس الأمور التي تهمنا، ولهذا نحس بالإهمال حين لا يولي أي أحد الأهمية لقياس أي شيء على الإطلاق. |
film berbattı ve istediği hiç bir şeyi alamadı şimdi, iyi geceler! | Open Subtitles | الطعام كان كريها والفيلم كان سيئاً ولم ينل أي شيء طابت ليلتك |
Herhangi bir şeyi nasıl daha iyi gösterebildiğimi görüyor musun? | Open Subtitles | ترى كيف ل يمكن أن تجعل أي شيء تبدو أفضل؟ |
Ugşşşşşşşşşş. O adamın ağzından çıkmış herhangi bir şeyi duymak istemiyorum; | Open Subtitles | لا أريد أن أسمع أي شيء خرج من فم ذلك الرجل |
Ama özel olarak tek bir şeyi söylemen için seni buraya çağırdım. | Open Subtitles | طلبت منكم هنا لتقابلني لتقول لي بشكل خاص شيء واحد فقط صحيح. |
Şiddetli direniş ve pasif direniş birlikte çok önemli bir şeyi paylaşıyorlar; Her ikisi de davalarına bir izleyici arayan bir tür tiyatro. | TED | مقاومة عنيفة والمقاومة اللاعنفية شيء واحد مهم جدا مشترك ؛ وكلاهما نموذج للمسرح تسعى لحضور جمهور لقضيتهم. |
bir şeyi iyi biliyorum: Trump'ın dünkü konuşmada söylediklerinin çoğu muhafazakar konular değildi. | TED | أنا متأكدة من شيء واحد: الكثير مما تحدث عنه ترامب ليلة أمس لم تكون أمورا خاصة بالمحافظون، |
Çünkü hayatının yarıda kesildiğini düşünüyor ve hiç değilse bir şeyi sonlandırmak istiyorsun. | Open Subtitles | لأنكِ تشعرين لأن حياتك تم إقتطاعُها ويمكن أن تُنهي على الأقل شيئاً واحداً |
Aslında size zaten bildiğiniz bir şeyi söylüyorum: yani, karşılaştırma her şeyin değerini değiştirir. | TED | إذاً فأنا أخبركم بشئ تعرفونه بالفعل: بالأسم، أن المقارنة تغيّر قيمة الأشياء. |
Kariyerinizden daha önemli olan bir şeyi tamamen önemsemediğiniz görünüyor. | Open Subtitles | يبدو أنكِ مُتجاهلة تماماً شئ ما أكثر أهمية من عملكِ |
İzin günlerinde herkesin yapacak bir şeyi var, benim dışımda. | Open Subtitles | كل شخص لديه ما يفعله في أيام إجازته إلا أنا |
Çok heyecan verici olduğunu düşündüğüm bir şeyi paylaşmak istiyorum. | TED | حسنًا، أريد أن أخبركم عن شيء أعتقد أنه مثير حقًا. |
- Kaybedecek bir şeyi olan sensin. - Koç, onları tanımıyorsun bile. | Open Subtitles | ـ أنت من لديه شيء ليخسره ـ أنت لا تعرفهم أيها المدرب |
Sen o silahı elinde tutarken hiç bir şeyi tartışamayız. | Open Subtitles | بينما أنتِ تمسكين المسدس، لن نتمكن من مناقشة أيّ شيء. |
bir şeyi başarmak çoğu zaman onu gerçekleştirmekten daha zordur. | TED | النجاح في شيء ما هو غالباً أصعب من الوصول إليه. |
Seri numaralarını, güvenlik kodlarını ya da bu tip bir şeyi aldığınızı zannetmiyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أن لديك رقم تسلسلي أو رمز؟ أي شيء من هذا القبيل؟ |
bir şeyi tahrik etmeye çalışmıyorum. Yardım alman lazım, tamam mı? | Open Subtitles | أنا لا أسعى للتحريض على أي شئ أنت تحتاج للمساعده, حسناً؟ |
ben abimin istediği herşeyi yaparım... ama önce bir şeyi öğrenmek zorundasın. | Open Subtitles | افعل اي شيء يريده اخي لكن يجب عليك ان تتعلم شيئا اولا |
Yani, bir daha böyle bir şeyi ima dahi etmeyeceksin. | Open Subtitles | لذا إياك أن تلمح لشيء من هذا القبيل مرة أخرى. |
Bunu ona da sorabilirler ama öncesinde benden bir şeyi kontrol etmemi istediler. | Open Subtitles | ربما سيرغبون باستجوابها, ولكن قبل أن يفعلوا, يريدون مني التحقق من أمر ما |