Öğrendiğim en temel şeyin ise şu olduğunu düşünüyorum: Eğer yapabileceğini düşünüyorsan, yapacaksın. | TED | الشيء الأساسي الذي تعلمته أنني إذا فكرت، وأنت إذا فكرت، فأنت تستطيع، وستفعلها. |
Peki biri bu şeyin buraya nasıl geldiğini açıklayabilir mi? | Open Subtitles | والآن، فليخبرني شخص ما، كيف وصل هذا الشيء إلى هنا؟ |
Şimdi lütfen buna bir de gay gözlüklerinden bakın ama şunu bilin herhangi bir gizi çıkarmanın temel olarak aynı şeyi gerektirdiğini bilin. | TED | الأن، رجاء انظروا الى الأمر من خلال منظور شخص مثلي، ولكن هل تعرف ما يتطلبه الأمر للخروج للعلن بشكل أساسي هو نفس الشيء. |
Benim bildiğim bir gerçek sıfır değere sahip olabilir eğer onunla gerçekten iyi bir şeyler yapabilecek kişi ben değilsem. | TED | ما أعرفه هو أن الشيء يصبح غير ذي قيمة إن لم أكن الشخص المناسب الذي يستطيع صنع شيء أفضل باستعماله. |
Sen, bu şeye binmek için bir arkadaşa çok uzun vermezsin. | Open Subtitles | أنت لم تمنح الشخص الوقت الكافي ليصعد على متن هذا الشيء |
Ama daha da inanılmaz olanı, Triton denizaltısında yakalanan görüntüydü. | TED | ولكن الشيء الأجمل هو اللقطات التي التقطت من غواصة التريتون. |
İşte o anda, imkânsız olan o şey artık öyle değildi. | TED | وفي تلك اللحظة، الشيء الذي كان مستحيلاً فجأة لم يكن كذلك. |
Odasına gireceğim ve öğrendiğimi sandığım şeyin gerçek olduğunu öğreneceğim. | Open Subtitles | سأذهب لغرفته وارى الشيء الذي اعتقد انني اعرف انني اعرفه |
Kahretsin, o şeyin kaç para edeceğinden haberi bile yok üstelik. | Open Subtitles | تبًا, إنه لا يعلم كم تبلغ قيمة هذا الشيء في الحقيقة. |
Ama temel bir şeyin deneyimi o ilkel şeyi uyandırabilir. | Open Subtitles | لكن التجربه لشيء بدائي يمكن أن توقظ ذالك الشيء البدائي |
Çünkü böyle yaparak onun gücünü alıyorum ve kırılganlığımın teşhiri de bazı durumlarda diğer erkeklere aynısını yapma yolunu açabilir. | TED | لأن القيام بذلك أسلبُ بعيدا قوتها، ويظهرُ ضعفي ويمكن في بعض الحالات أن يعطي الرجال الآخرين الإذن بالقيام بنفس الشيء. |
Çabuk dön. Döner dönmez ararım. Gece yarısı bir şeyler atıştırmak hoş olur. | Open Subtitles | أنا هرن الجرس حالما يمكنني وجبة خفيفة لمنتصف الليل قَدْ تَكُونُ الشيء المطلوب. |
Başka bir şeye ihtiyacınız olursa bana ya da Yüzbaşı Tower'a haber verin. | Open Subtitles | لو احتجتما أى شيء، لتخبرباني أنا أو الكابتن تاور، وسوف نجهز هذا الشيء |
Öğrenilmesi gereken sonraki konu da, veriler ile nasıl tasarım yapılacağı. | TED | الآن، الشيء التالي الذي عليك استيعابه هو كيف تصمم مع البيانات. |
Beklenmedik olan yanı yumuşak ama aynı zamanda kuvvetli bir mıknatıs olması. | TED | الشيء الغير متوقع بخصوص هذا هو أنه لين، لكنه كذلك مغناطيس قوي. |
Hayatımı hep çok çalışarak doğru olanı yapmaya çalışarak geçirdim. | Open Subtitles | لقد قضيت حياتي بالعمل الشاق أحاول أن أفعل الشيء الصحيح |
Herşey iyi şeyleri kendimize çekmek ve kötü olandan da mümkün olduğunca korunmak ile ilgilidir. bu düşünce beni rahatlatıyor. | TED | مع معرفتنا أن هذا الشيء حول تعزيز الجيد بقدر محاولتنا لوقاية أنفسنا من السيء كان لهذا الأثر المهدىء بالنسية لي. |
Bütün bu biyolojinin harika tarafı, aynı zamanda olağanüstü bir ölçek ekonomisini yansıtmasıdır. | TED | لذلك ,الشيء الأجمل إطلاقاً في علم الأحياء هو:أنها تعبر عن ميزان اقتصادي استثنائي |
Biliyor musun, o şeyle gerçekten ne yaptığını bildiğini sanıyor. | Open Subtitles | هو في الواقع يعتقد انه يعلم مالذي يفعله بهذا الشيء |
İçindeki o şeyden kurtulmak için ne yapman gerektiğini anlıyor musun? | Open Subtitles | تفهم ما يجب عليك فعله للتخلص من ذلك الشيء الذي بداخلك؟ |
Hayır olamaz, Georgina o gösteriye hayat veren yegane şeydi. | Open Subtitles | كلا, جورجينا كانت الشيء الوحيد الذي يبث في عرضك الحياة. |
Meslektaşlarımdan üç tanesi beni patlama seslerinden başka bir şey duymadığım bir açık hava saldırı sahasına götürecek kadar ileri gittiler. | TED | ثلاثة من زملائي تمادوا لدرجة أنهم ذهبوا بي إلى منطقة قصف جوي مفتوح حيث يكون صوت الإنفجارات الشيء الوحيد الذي اسمعه. |
Ama işte olay şu: Başarıyı ustalığa dönüştürmemizi sağlayan şey ne? | TED | لكن إليكم هذا الشيء: ما الذي يجعلنا نحول النجاح إلى تفوق؟ |
Burada olduğunuz için mutluyum, aksi hâlde biraz tuhaf olurdu. | TED | أنا سعيد بوجودكم هنا؛ وإلا لكان الأمر غريبًا بعض الشيء. |