Bir parça İsviçre peynirinde görüldüğü gibi siyah bir zeminde bir küp olarak. | TED | كمكعب , على خلفية سوداء كما يرى من خلال قطعة من الجبن السويسري |
Bunun biraz bilim kurgu gibi göründüğünü biliyorum, işte şimdi geleceğe doğru bakıyoruz. | TED | وهذا يبدو كما لو أنه خيالٌ علمي ونحن نطلق نحو المستقبل بسرعة كبيرة |
Bir hastaneye gelirseniz size bakmak için kaç klinisyen gerektiğini ve bunun zaman içinde Nasıl değiştiğini araştıran bir çalışma yapıldı. | TED | وهناك دراسة حيث أنهم يتطلعون في العيادات كم استغرق العناية لك إذا وصلت إلى مستشفى، كما أنها تغيرت مع مرور الوقت. |
tıpkı yürümek ya da görmek gibi, doğuştan sahip olduğumuz bir hak. | TED | إنه حق جيني لدينا ، كما أننا نمشي أو نرى أو نسمع. |
Farklı tipte görüntüyü gösterebilecek şekilde programladığımız 16 mavi LED ışığı sadece. | TED | انه يملك 16 ضوءا ازرق ويمكن ان نبرمجمه لكي يضيء كما نريد |
Ben de öyle. Ama bu iş, o kadar da basit değil, Hopsie. | Open Subtitles | و انا كذلك ، و لكن هذا ليس سهلا كما يبدو يا هوبسى |
GDO'ya karşı çıkan insanlar, anladığım kadarıyla, iki ana noktadan hareket ediyorlar. | TED | الذين يجادلون ضد الكائنات المعدلة وراثياً كما فهمت، إعتراضاتهم تأتي من شيئين |
Piyasadaki alışveriş, onların kabulüne göre, alışverişi yapılan malların anlamını veya değerini değiştirmez. | TED | تداول السوق، كما يفترضون، لا يغيّر المعنى أو القيمة للسلعة التي يتم تداولها. |
Bu listeye baktığımda -- benim için yaşayanların Zebur'u gibiydi -- farkına vardım ki, bunu kızlarımız için yapmış olsakta, biz de beraberinde çok değişmiştik. | TED | وكما انظر اليه اليوم .. انه يبدو كما لو انه ترنيمة عيش لقد ادركت .. ان ما كنت اقوم به لبناتي قد غيرني انا ايضاً |
ve bu kemik süslenmiştir, ışığın kafatasından saçılmasıyla gördüğünüz gibi, boşluklarla, yani soluduğumuz havayı ısıtan ve nemlendiren sinüsler ile. | TED | وهذا العظم يتخلله، كما ترون، ضوء ساطع من خلال الجمجمة مع تجاويف والجيوب الأنفية، التي تدفئ وترطب الهواء الذي نتنفسه. |
Bonobolar, insanlar gibi, bütün hayatları boyunca oyun oynamayı severler. | TED | ان قردة البابون .. كما البشر تحب اللعب طيلة حياتها |
Günün saatleri geçtikçe gölgelerin Nasıl hareket ettiğini öğrendiğimden alınıp eve götürülmeden önce ne kadar süre kaldığını anlıyordum. | TED | كما تعلمت كيف يتحرك الظل مع مرور ساعات النهار، فهمت كم من الوقت سيكون قبل أن يتم أخذي للمنزل. |
Açıkça, insanların bizi Nasıl değerlendireceği kaygısı insan olmanın büyük bir parçası. | TED | كما يتضح، فقلقنا من تقييم الآخرين لنا هو جزء كبير من بشريتنا. |
Zira bütün hafta TED'de de duyduğumuz üzere dünyamız, insanların artan nüfusu ve ihtiyaçlarıyla birlikte gittikçe daha da küçülüyor. | TED | ولأننا كما سمعنا في تيد طوال الإسبوع بأن العالم يصبح أصغر وأصغر بزيادة أعداد الناس فيه تريد أشياء أكثر وأكثر |
Devam ettirmek istediklerimiz çoktan gitmiş ya da aslında eskiden oldukları gibi değil. | TED | نريد أن نساند أشياء قد ضاعت أو الأشياء التي ليست كما كانت عليه. |
Yaşanılan yerler; iş mekânları, kültür mekânları ve idari mekânlar birbirleriyle ilişkili bir şekilde konuşlandırılırlarsa anlam ifade ederler. | TED | ذلك أنه ، كما تعلمون ، في مساكن معنى نشرت في ما يتعلق أماكن العمل ، والثقافة ، والحكم. |
Sakın kazımayın. öyle kalsın. O tren Almanya biletim benim. | Open Subtitles | لا تكشطه اتركه كما هو فهو تذكره وصولى الى المانيا |
Bulduğumuz kadarıyla dişiler ve erkeklerin farklı farklı desenleri var. | TED | والذكور والإناث أيضاً لهم، كما وجدنا، أنماط متميزة فيما بينها. |
İşte burada karınca ayağı -- ve yakınen benzediği yapıştırıcı var. | TED | هذه هنا كما يبدو صورة مقربة هنا قدم النملة، وهنا الغراء. |
ve ben bunu çok konforlu bir ışıklandırma olarak görüyorum, rahatlamamızda ve düşünmemizde bize yardımcı oluyor. Aynı zamanda şöyle birşey de olabilir: | TED | وأرى أن هذا هو النوع من الضوء مريح جدا فهو يساعدنا على الاسترخاء والتفكير. كما يمكن أن يكون شيئا من هذا القبيل : |
Bu anlayışa göre siz de en az bu insanlar kadar ihlalcisiniz. | TED | أي انت غدوت معتدٍ على الملكيات كما كانت هذه الطائرات كذلك سابقاً |
Öylesine ağzım kurumuştu ki - gerçi şu andakinden daha fazla değildir - ama çok fazla ağzım kurmuştu. | TED | حينها قد جف حلقي ليس كما هي حالي الان .. لانني تحدثت كثيراً ولكن فعلاً كان قد جف حلقي |
Sahip olduklarımız bir buluta dönüştükçe, bulanık bir çizgi ortaya çıkıyor, benim olan ile senin olan arasında ve bizim olan arasında. | TED | الأن كما هو الحال ممتلكاتنا تختفي في السحاب، هنالك خط ضبابي يظهر بين ما هو لي وما هو لكم، وما هو لنا. |
Fetüsler ayrıca kendi katılacakları kültür hakkında, kültürlerin en güçlü ifadesi olan yemekler aracılığıyla bilgi sahibi sahibi olmaktadır. | TED | كما يتم أيضا تدريس الأجنة عن ثقافة معينة سوف ينضمون إليها من خلال أكبر المميزات للثقافة، ألا وهو الغذاء. |
Eskisi kadar çok yürüyemiyordum, ben de 5 puntoluk topuklulara ve | TED | لم اكن استطيع المشي كما اعتدت ذلك فتخليت عن الكعب العالي |