| Ama yaşam ölümü alt etmekle ilgili birşey değil, değil mi? | TED | ولكن الحياة ليست تتعلق دوماً بتفادي الموت .. أليس كذلك ؟ |
| Ama hepsi bu değil. Ses bizi yere ve zamana yerleştiriyor. | TED | ولكن ليست النية كل شيء ان الصوت يحدد لنا الزمان والمكان |
| Devam ettirmek istediklerimiz çoktan gitmiş ya da aslında eskiden oldukları gibi değil. | TED | نريد أن نساند أشياء قد ضاعت أو الأشياء التي ليست كما كانت عليه. |
| bu onun gibi değil, ben daha çok Scotty gibiyim. | TED | هذه ليست من هذا القبيل. أنا أكثر شبها بـ سكوتي. |
| Temizlik yapıyorum. bu oğlumun odasının bir fotoğrafı değil, onunki daha dağınık. | TED | أُنظّف ، هذه ليست صورةً فعلية لغرفة ابني ؛ غرفته أكثر فوضى. |
| bu şeyler yalnızca bir grup insana değil, nerdeyse herkese neşe veren şeyler. | TED | هذة الأشياء ليست مبهجة لقلة من الناس فحسب؛ بل إنها مبهجة لجميعنا تقريبًا. |
| Fakat virüslerin bakteriyi enfekte etmek için kullandığı tek yöntem bu değil. | TED | و لكن هذه ليست الطريقة الوحيدة التي تصيب بها الفيروسات البكتريا بالعدوى. |
| Makine öğrenimi mükemmel değil, hâlâ pek çok hata yapıyor. | TED | آلة التعلم ليست مثالية، ولا تزال ترتكب الكثير من الأخطاء. |
| Ama bunlar önemli argümanlar değil. Bugün akademik argümanlarla ilgileniyorum | TED | لكن هذه ليست المناقشات المهمة. أنا مهتم بالجدل الأكاديمي اليوم، |
| Sadece ekonomide değil, aynı zamanda yaşam standartları açısından da. | TED | ليست الاقتصاديات وحدها و لكن ايضا من حيث الظروف المعيشية |
| Koku var, ama düşündüğünüz kadar yaygın değil, ve kokunun gerçekten kötü olduğu günlerde, oldukça hızlı bir şekilde alışıyorsunuz. | TED | إنّها موجودة و لكنها ليست بالسوء الذي تعتقدونه، في بعض الأيام عندما تسوء الأمور فعلا، تستطيع التاقلم مع الأمر بسرعة. |
| Tabii çok uzun kirişli köprüler her yere gitmek için şart değil. | TED | ولكن بالطبع البحور الفائقة ليست بالضرورة الطريق التي يجب المضي فيه دائماً. |
| Hapşırık sesine benziyor Ama hapşırık değil, bu bir kısaltma: | TED | ربما تعتقدون أن ذلك عطسة، لكنها ليست كذلك، إنها إختصار. |
| Ancak kızıl görünümlü her şey aynı bileşenlere sahip değil. | TED | لكن ليست كل مادة تبدو حمراء اللون لديها نفس التكوين. |
| Yine de atletleri ileri taşıyan tek şey teknoloji değil. | TED | ومع ذلك، التقنية ليست العامل الوحيد الذي يدفع الرياضيين للأمام. |
| Galaksiler arası kolonileşme çok daha zor değil, sadece daha uzun sürüyor. | TED | والمستعمرات داخل المجرة ليست بالأمر الصعب، بل تأخذ وقتًا أطول لا غير. |
| Fakat tek tip hareket, diğerlerinde gözlemlenen tek durum değil. | TED | ولكنها ليست السلوكيات النمطية فحسب التي تنخرط فيها الحيوانات الأخرى. |
| bu trafik ışığı kırmızı, yeşil değil ve bu durman gerektiği ileriye gitmemen gerektiği anlamına gelir." noktasına değiştirdik. | TED | انت اكتشف اين اشارة المرور. و ان الاشارة حمراء و ليست خضراء و التي تعني التوقف و ليس الحركة. |
| Buradaki durum; insanın yerine bilgisayarın geçmesi değil birlikte çalışmaları. | TED | وهذه الحالة ليست لإحلال الكمبيوتر مكان البشر ولكن للعمل معاً |
| Metaforlar hep bizim insan yaşamlarımız ve duygularımızla ilgili olmaz. | TED | الصورة المجازية ليست حكراً فقط على الحياة البشرية و المشاعر، |
| En azından bir hediye gönder. Biliyor musun, sorun her zaman ben değilim. | Open Subtitles | أتعلم ، بعد كل هذه السنين ليست لديك أي فكرة أليس كذلك ؟ |
| Aslında bu sevimsiz ve genellikle iyi haberler içermeyen başlığın, konferansın konusuna pek de uygun düşmeyen bir yanı var. | TED | صحيح ان هذه ليست بمواضيع مُفرحة ولا هي بمواضيع قد ينتج عنها اخباراً جيدة والتي عادة يفوح هذا المنتدى بها |
| Tamamen değil. Sen ölümcül değilsin. Tek ihtiyacımız hasar raporu. | Open Subtitles | علي الإطلاق ، ليست خطيرة نحتاج فقط إلي تقليل الخسائر |
| bu kadınlar onun için iyi sayılmaz dedim. Ama hepsi ona bakıyor. | Open Subtitles | لقد قلت انها ليست جيدة بدرجة كافية له كل جين فى الحجرة |
| Sadece yenilik, şefkat ve tutku degil -- kalpteki şefkat ve içimizdeki tutku. | TED | انها ليست مجرد الابتكار ، والشفقة والعاطفة الرحمة في القلب والعاطفة في الجوف. |
| Zamanın kumlarını mabet edinmiş sayfalar, hiç bir zaman tam güvende değiller. | TED | والصفحات التي وجدت ملجأ تحت الرمال منذ زمن ليست آمنة على الإطلاق. |
| Fakat bu doğayla alakalı olarak anlattığımız tek peri masalı değildir | TED | ولكن ليست هذه القصة الخرافية الوحيدة التي نقصها على انفسنا فحسب |
| Bence berabere değiliz evlat, çünkü biz bir tane canlı yakaladık. | Open Subtitles | حسنا يا بني, انها ليست كذلك لاننا امسكنا بواحدة حية للتو |
| - Öyle bir niyetim yok, Lady Catherine. - Hayır, asla olamaz. | Open Subtitles | ـ ليست لدى النية لذلك ياسيدة كاثرين ـ لا باطبع,لا نية أطلاقا |
| Fakat beynimizi düşünürsek, aklımızdan geçen düşüncelerin tek boyutlu olmadığını görüyoruz. | TED | ولكن حينما تفكر في الدماغ، الأفكار في أدمغتنا ليست أحادية البعد. |
| Burada onlar için bile şehirsel olarak bir zenginlik yok. | TED | انها ليست غنية بما فيه الكفاية للمدنيين للذهاب الى هناك. |