Spiritüel anlam düzeyinin olduğu kadar anlatı düzeyinin de altında bir materyalizm.. | Open Subtitles | حيث يقبع تحت مستوى المعنى المعنى المعنوى، وكذلك تحت مستوى المعنى السردي |
anlam, bir açıdan dilin en hassas noktasıdır. | TED | إذا المعنى في الأساس هو المغزى من أي لغة. |
Yaşanılan yerler; iş mekânları, kültür mekânları ve idari mekânlar birbirleriyle ilişkili bir şekilde konuşlandırılırlarsa anlam ifade ederler. | TED | ذلك أنه ، كما تعلمون ، في مساكن معنى نشرت في ما يتعلق أماكن العمل ، والثقافة ، والحكم. |
Hiç anlam veremiyorum. Elbiselerini bile almamış. | Open Subtitles | هذا ليس منطقي انها حتي لم تاخذ اي من ملابسها |
Bu hayatta bir şeylere anlam katan tek şeydir aşk. | Open Subtitles | فالحبّ هو الشيء الوحيد الذي يسبغ معنىً على هذه الحياة |
İnsanlar sevdikleri biri ölünce buna bir anlam bulmaya çalışıyor. | Open Subtitles | . يريد النّاس أن يجدوا سبباً منطقياً حينما يموت محبوبهم |
Ünlü psikolog Martin Seligman'e göre anlam, kendinin ötesinde ki bir şeye hizmet etmekten ve ait olmaktan ve içindeki en iyiyi geliştirmekten geliyor. | TED | عالم النفس الشهير مارتن سيليغمان يقول مغزى الحياة يأتي من الأنتماء لشيءٍ وخدمة شيءٍ غير نفسك ومن تطوير أفضل ما لديك. |
O zaman bilmeyip de şimdi bildiğim şey kaçış ve tahammülün anlam yaratmak için fırsat olduğuydu. | TED | مالم أعرفه حينها و أعرفه الآن أن التجنب و الإحتمال يمكن أن يكونا المدخل لصياغة المعنى |
Bu sefer ki şarkı söylemek, anlam vermek amacıyla kullandığımız meta-dil. | TED | إنها ماتحول الكلام إلى أغنية ونحن نستخدمها لإيصال المعنى |
Hepimiz biliyoruz ki Travmayla, kayıpla, tüm hayat değiştirici deneyimlerle başa çıkma yolu anlam bulmaktır. | TED | نعلم جميعاً أن طريقة التكيف مع المرض أو الفقدان أو التجارب التي تحدث تغيراً جذرياً هي بإيجاد المعنى |
Sahip olduğu anlamı değiştirmek için asla geç değildir çünkü anlam dinamiktir. | TED | لم يفت الأوان لتغيير المعنى لأن المعنى ديناميكي |
işimin sona erdiğini düşünüyordum ve hiç bir şeye anlam veremiyordum. | TED | اعتقدت أن عملي انتهى، اعتقدت أن ما أفعله ليس له معنى. |
Yaptığımız şey bu. Başımıza gelen herşeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyoruz. | TED | هذا ما نفعله نحاول ان نجعل لكل شيء يحدث لنا معنى. |
Bu sadece sağduyu değil aynı zamanda ticari anlam ifade eder. | TED | إنه ليس مجرد تفكير سليم، بل يجعل التجارة ذات معنى أيضاً. |
Eğer planlıyorsa, o mektupları sekiz ay önceden atmaya başlaması anlam kazanır. | Open Subtitles | ،حسنًا، لو فعل هذا، فهذا منطقي شرع بإرسال تلك الرسائل منذ ثمانية شهور |
Kişisel varlığımızın evrende bir anlam ifade ettiğine dair işaretler arıyoruz. | Open Subtitles | ولكل علامة تشير الى أن وجودنا ذو معنىً خاصٍ بالنسبة للكون |
Tamam, beni dinle.. ...ve müthiş bir anlam çıkarmaya çalışma. | Open Subtitles | حسناً، ابقى معي وأرى ما سأقوله لا يبدو إنه منطقياً. |
Sonra bu aktörler ve aktrisler aslında repliklerini yerden alır. Bu yüzden bu tür işaret sistemleri ortaya çıktı ve anlam kazanmaya başladı. | TED | وعندها وجدت الممثلين والممثلات يقرأون جمل أدوارهم من الأرض وعندها تبين أن هذا النوع من الإشارات بدأ يصبح ذو مغزى |
Ve sonra anladım ki verilen mücadele buna anlam kazandırmıştı. | Open Subtitles | ثم أدركت أن ذلك كان نضالاً.. لمنحها معنى.. لجعلها منطقية. |
İşe gelirken radyoda çalan şarkılar bir anda anlam kazandı. | Open Subtitles | تَعْرفُ، على طريقِي لعَمَل، كُلّ هذه الأغاني على الراديو أصبحَ مفهوماً فجأة لي. |
Yine de bos yere riske girip anlam veremedigim bir durumla karsi karsiya kalmak istemem. | Open Subtitles | و لكن لا أريد أن أخاطر بهذا و ألتقي شيئاً لا أفهمه |
Doğru, ama hiçbir anlam ifade etmiyorlar. Çünkü, akılla anlaşılan bilginin hiçbir değeri yoktur. | Open Subtitles | إنها لا تعني أي شئ، لأنه لا يوجد ما يستحق المعرفة بالإمكان فهمه في العقل |
Elbette, bu duygudan bir anlam çıkarmak amacıyla Vodoun’un bu tuhaf inancını anlamam gerekirdi. Vudu bir kara büyü inancı değil. | TED | ولكي أستوعب ذلك يجب أن أفهم شيئاً عن هذا الإيمان الخاص بالفودون، والفودو ليس جماعة سحر أسود. |
Biz, Torajanlılar gibi, hayat hakkındaki kararlarımızı ölüme atfettiğimiz anlam ve tanımlara dayandırırız | TED | نحن، كالتوراجيين، نؤسس قراراتنا عن الحياة على المعاني والتعاريف التي ننسبها إلى الموت. |
Hayatımıza anlam ve düzen katması gereken bu rutinlerimiz vardır. | Open Subtitles | لدينا تلك الروتينات، التي من المفترض أنتُعطيحياتنا.. هدف ومعنى |
Sen bana onu ver, ben de sana "babanın günahları" kavramına yeni bir anlam katacak olan hikayeyi vereyim. | Open Subtitles | أخبرني به و بالمقابل أسلمك القصة والتي سوف تجلب معناً جديداً لعبارة "ذنوب الأب" |
Fakat bu da muhtemel bir sıkıntı doğurur çünkü bütün bu bilgiye anlam katabilmek için onu işleyebilmemiz gereklidir. | Open Subtitles | لكنّ ذلك يتضمن عيب محتمل، لأنّ و لفهم كلّ تلك المعلومات نحن بحاجة إلى أن نكون قادرين على معالجته. |