| Ve Ticaret odasında, Kızılhaç'ın genel müdürü olduğunu iddia etti. | TED | وادعت أنها المدير العام لمنظمة الصليب الأحمر في الغرفة التجارية |
| Tüm desenleri görebilmelerini sağlayan bir yetenekleri olduğunu gösteren bir modelimiz var. | TED | لذلك لدينا نموذج، يظهر أنها تخلق القدرة لهم لرؤية كل هذه الأنماط. |
| Ama Márquez'de ise öyle değildir. o, çevirmenlerin versiyonlarının kendi versiyonundan daha iyi olduğuyla övülmüştür. ki Bu, harika bir iltifattır. | TED | ولكن الأمر لا يكون كذلك مع ماركيز والذي أشاد بترجمات أعماله على أنها أفضل من أعماله الأصلية، وهي مجاملة رائعة منه. |
| 11 Afrika hükümeti Bu teknolojiyi kullanarak daha az bağımlı hale gelebileceklerini gördüler. | TED | 11 حكومة أفريقية شهدت أنها يمكن أن تصبح أقل اعتمادا باستخدام هذه التكنولوجيا. |
| Ama kostarika alanıyla ilgili ilginç olan buranın kalıcı bir yer olmadığı. | TED | ولكن ما ليس مألوفاً بالنسبة للكوستاريكا هو أنها ليست مكاناً دائماً لها |
| o hedefine tutkuyla bağlıydı ve o hiçbir silah ve engeli tanımayacak kadar netti, hiçbir büyük kuruluş onun yolunda duramazdı. | TED | كانت متحمسة لتحقيق ذلك الهدف وكان من الجليّ أنها لن تترك لا الجيش ولا العواقب ولا المؤسسة الكبرى تقف في كريقها. |
| Bence, her şey insanların bunun bir ayrım noktası olduğunu anlaması ile başlıyor. | TED | ولكن أعتقدُ أنها تبدأ مع الناس الذين يدركون أن هذه هي نقطة التحول. |
| ve Bu yüzden blog yazarına bir e-posta atmışlar ve onun eski bir versiyonu incelemiş olduğunu düşündüklerini söylemişler. | TED | لذلك كتبوا لها هذه الرسالة، يدافعون فيها عن قضيتهم جاعلين حجتهم أنهم شعروا أنها قد أجرت تقييماً لنسخة قديمة. |
| Öyle düşünmüyorum, çünkü en nihayetinde Bu problemin teknolojiyle alakalı olduğunu düşünmüyorum. | TED | لا أعتقد ذلك، لأنني لا أعتقدُ في نهاية اليوم أنها مشكلة تقنية. |
| Ayrıca teneffüste de diğer kızları oyun için takımına seçenin o olduğunu gördüm | TED | و في الفسحة، لاحظت أنها الفتاة التي تختار الفتيات الأخريات ليكنّ في فريقها. |
| Sanki daha önce zaman harcayıp, o insanı tanımışsınız gibi. | TED | أنها مثل تخصيص بعض الوقت لتعرف عليك قبل الإجتماع بك. |
| Ve eğer hayatımı bir söze göre yaşadıysam, o söz budur. | TED | وإذا عشت حياتي بأي نوع من العقيدة، فمن الأرجح أنها تلك. |
| Bu itirazda ki sıkıntı şudur o da yerel ekonomilerde herkesin birbirine ne kadar bağlı olduğuna dair yanlış anlamalar var. | TED | والمشكلة في ذلك الاعتراض أنها تعكس سوء فهم تام حيال كيف أن الاقتصادات المحلية تؤثر على كل من يكون مرتبطاً بها. |
| Bütün Bu biyolojinin harika tarafı, aynı zamanda olağanüstü bir ölçek ekonomisini yansıtmasıdır. | TED | لذلك ,الشيء الأجمل إطلاقاً في علم الأحياء هو:أنها تعبر عن ميزان اقتصادي استثنائي |
| Ve Bu nedenle, buraya gelmek için Inverleith Row'daki kestirme yolu kullanmış. | TED | ولذلك لابد أنها سلكت طريقاً مختصراً عبر ايفيرليث رو لتصل إلى هنا. |
| Işığın bir dalgaboyundan daha küçükler, Bu yüzden onları direkt olarak gözlemleyemiyoruz. | TED | أنها اصغر من الطول الموجي للضوء لذا لايوجد اي طريقة فعلية لمراقبتها |
| Şefkatin ikinci çekici yararı ilham verici bir işgücü kurması. | TED | الفائدة الجلية الثانية من الشفقة أنها تخلق بيئة عمل ملهمة. |
| çok daha önemlisi, çok büyük çapta ilk çok kültürlü, çok inançlı devletti. | TED | والأكثر أهمية، أنها كانت أول دولة متعددة الثقافات ومتعددة الديانات على مقياس ضخم. |
| ve sıradışı olan çocukları. 2 çeşit kimlik olduğu fikrine ulaştım. Dikey kimlikler, | TED | وفكّرتُ، إنه نفس الحالة: عائلة تعتقد أنها طبيعية مع طفل يبدو أنه استثنائي. |
| Ve bana ne düşündürüyor biliyor musunuz, biraz rahat ve pofuduk gibi; bir yatağın üstüne serilmiş yorgan gibi. | TED | وتعرفون ما الذي تجعلني أفكر به هو أنها نوعاً ما دافئة ومنتفخة كما لو أنها لحاف منتشر على سرير |
| Farz edelim ki erkek kızın değil de kız erkeğin peşini bırakmıyor. | Open Subtitles | بدلاً من أن يلاحق الرجل الفتاة لنفترض أنها كانت هى من تلاحقه |
| Ve şimdiye kadar, şu anda olduğundan daha emin olmadılar. | Open Subtitles | أنها لم تكن أبدا أكثر يقيناً مما هيا عليه الآن. |
| CA: İçten söylersen, bir beş yıl daha alacak diye düşünüyor musun? | TED | كريس: هل تعتقد في داخلك, أنها ستحتاج على الأقل خمسة أعوام أخرى؟ |