dediler. Beynini inceledik ve onda da CTE olduğunu öğrendik. | TED | وقمنا بدراسة الدماغ، وتبين أنه بالفعل لديه إرتجاج في المخ. |
Yaşlı Adam: Bunun hayatınızın sıradan bir günü olduğunu mu düşünüyorsunuz? | TED | رجل مسن : تعتقد أنه مجرد يوم آخر في حياتك ؟ |
LM: Bildiğim kadarı ile O laboratuvarında Çok çalışıyor ve çılgın fükürler üretiyor. | TED | لوك: مما أعرفه، أنه يعمل بجد بالغ في معمله ويحصل على نتائج مجنونة. |
Bunun Bu kadar hızlı olmasının nedeni mobil işbirliği nedeniyledir. | TED | السبب أنه يحدث بسرعة جداً هو بسبب التعاون بتقنيات الموبايل. |
Belki bunu duymak sizi şaşırtacak, eğer hayatının ilk altı ayında emzirilmişse her 22 saniyede bir çocuk kurtarılabilir. | TED | قد تتفاجئون لمعرفة أنه بالإمكان إنقاذ طفل كل 22 ثانية لو تم إرضاعهم في الستة شهور الأولى من الحياة. |
Eğer ilaç kullanmadan yaşamayı başarabilirsem bir şekilde aslında zihinsel bir hastalığa sahip olmadığımı, hepsinin bir hata olduğunu kanıtlayabilirmişim gibi hissediyordum. | TED | شعرت بأنني لو استطعت أن أعيش دون العقاقير سأثبت بعد ذلك كله بأنني لم أكن مريضة عقلياً و أنه كان خطأ فادح |
Mesela, zihinsel hastalıkların tüm dünyada maluliyetin önde gelen sebeplerinden biri olduğunu görüyoruz. | TED | نكتشف أنه على سبيل المثال، الأمراض النفسية من الأسباب الرئيسية للإعاقة حول العالم. |
Sağırlığın tamamen bir hastalık olduğunu düşüyordum. Bu zavallı insanlar duyamıyordu. İşitme yoksunuydular, onlar için ne yapabilirdik ki? | TED | لقد فكرت دائمًا بالصمم على أنه مرض. هؤلاء المساكين، لايستطيعون السمع. لا يسمعون، ما الذي نستطع أن نفعله لهم؟ |
Ve daha sonra, ona Moss Hart hakkında konuşurken, dedim ki,... ...tanıştığınız zaman onun kim olduğunu biliyor muydunuz, | TED | ومن ثم قلت أنا، آه، لقد كانت تتحدث عن موس هارت، تعلمين، عندما قابلتيه كنت قد عرفتي أنه هو، |
Çok heyecan verici olduğunu düşündüğüm bir şeyi paylaşmak istiyorum. | TED | حسنًا، أريد أن أخبركم عن شيء أعتقد أنه مثير حقًا. |
O kadar yakın geçecek ki, hava durumu uydularımızın hemen altından dolanacak. | TED | وسيدنو قريباً جداً منا لدرجة أنه حقيقة سوف يمر تحت أقمارنا الجوية. |
O sınıfta bulunduğunuz için mutlu olurdunuz, ben de böyle hissediyordum. Ama orada bulduğum şey, bazıları şu an bunu yaşıyor, | TED | سوف تكون سعيدا لمجرد وجودك في ذلك الفصل,وهو ما شعرت به. لكن ما وجدته هناك أنه بينما يعض الناس يعيشون ذلك |
Olmam gereken yerde olduğumu biliyordum, evimde olduğumu biliyordum ve O günden beri | TED | علمت بعدها أنه المكان المناسب لي وشعرت أنه بيتي، وأني لم أتكلم معك |
ve Bu yarış Web'de iş yapmak istediğiniz herhangi biri suçlu olduklarını öğrendiğiniz zaman nasıl iş yaparsınız, nasıl güvenirsiniz, | TED | و هذا التحدي هو: كيف تتاجر، كيف تثق في شخص على الانترنت تريد أن تتاجر معه عندما تعلم أنه مجرم؟ |
Ve sanırım benim Bu kadar detaylı bir şekilde kayıt tutmuş olacağımı düşünmemişti. | TED | ولا أظن أنه توقع أن يكون لدي سجلات مفصلة بهذه الدرجة لجدول أعمالي |
Yaşanılan yerler; iş mekânları, kültür mekânları ve idari mekânlar birbirleriyle ilişkili bir şekilde konuşlandırılırlarsa anlam ifade ederler. | TED | ذلك أنه ، كما تعلمون ، في مساكن معنى نشرت في ما يتعلق أماكن العمل ، والثقافة ، والحكم. |
bir ara "yaşam atılımı" diye bir şey sayesinde yaşadığımızı sananlar vardı; ki biz böyle bir şey olmadığını biliyoruz. | TED | حسناً, أنت تعلم الناس كانت تعتقد أنه كان هناك قوة حياة للعيش. نحن الآن نعلم بأن هذا غير صحيح مطلقاً. |
Bunun biraz bilim kurgu gibi göründüğünü biliyorum, işte şimdi geleceğe doğru bakıyoruz. | TED | وهذا يبدو كما لو أنه خيالٌ علمي ونحن نطلق نحو المستقبل بسرعة كبيرة |
ve sıradışı olan çocukları. 2 çeşit kimlik olduğu fikrine ulaştım. Dikey kimlikler, | TED | وفكّرتُ، إنه نفس الحالة: عائلة تعتقد أنها طبيعية مع طفل يبدو أنه استثنائي. |
Kadın liderler yaratmak için yapmanız gereken tek bir şey olduğuna inanıyorum: lider olmak için gerekli vasıflara sahip olduklarını onlara gösterin. | TED | أؤمن بشدة أنه من أجل أن تصنع نساءً قائدات تحتاج لفعل شيء واحد فقط أن تخبرهن أن لديهن ما يلزم ليصبحن قائدات |
Buna göre şakalarımı genel olarak onları güldürecek biçimde düzenler ve değiştiririm. | TED | حينها أقيّم وأعدّل نكتي على أساس ما أعتقد أنه سيكون مضحكا أكثر. |
Sanırım buna dünya tarihindeki en büyük yanlış kaynak dağıtımı demek de doğrudur. | TED | أعتقد أنه من المناسب أن نسميها أعظم سوء توزيع الموارد في تاريخ العالم. |
Şimdi bununla ilgili vurucu olan şey psikologların bunu 30 yıldır biliyor olması. | TED | الشيئ المفاجئ حول هذا أنه لقد عرف الاطباء النفسيون هذا منذ 30 عاماً |
Hepimizi beslemek, giydirmek, ve barındırmak ve makul hayatlar yaşatmak imkansız olduğundan değil. | TED | لا يعني ذلك أنه من المستحيل تغذية وإيواء جميعنا وجعلنا نعيش حياة كريمة. |
Bu oldukça tartışmasız bir açıklama olmalı, özellikle Bu dinleyici kitlesi için. | TED | لا بد أنه تصريح لا خلاف عليه تمامًا، بالتحديد أمام هذا الحضور. |