Çok zamanımız yok, ve mesele, benim düşünceme göre gecikmeye izin vermiyor. | Open Subtitles | ليس امامنا وقت طويل يا سيدى, والأمر لايسمح بأى تأخير ,حسب رأيى |
dedi. 15 saat daha vardı, bu birçok yüzücü için uzun bir zamandır. | TED | كان قد تبقى 15 ساعة، مدة ستبدو وكأنها وقت طويل بالنسبة لمعظم السباحين. |
Ve 8 saatlik uykusuz geçen yolculuğum sırasında düşünecek çok zamanım oldu. | TED | حسنا، لدي وقت طويل خلال الثمانى ساعات لأفكر فيه دون أن أنام |
Sizlere daha da başka ortamlar göstermek için vaktim var mı bilmiyorum. | TED | أنا لست متأكدًا إذا ما كان لدي وقت لأوضح لكم بيئات أخرى |
Pekala, masanın üzerine bırakın Bayan Pearce. Bir ara bakarım. | Open Subtitles | حسنا ، اتركيها على المكتب سأحاول أن أجد وقت لها |
Deminan da kısa süre sonra onlara yetişti ve katıldı. | TED | التحق بهم ديمينان في وقت لاحق قليلاً، وتبعهم إلى المنزل. |
Kaybedecek zamanımız yok, hemen atınıza binerseniz bizi memnun etmiş olursunuz. | Open Subtitles | ، ليس لدينا وقت لنخسره لذا سأكون ممتناً إذا إمتطيت حِصانك |
Burada oturacak kadar zamanımız yok. Eğer bizi yakalarlarsa, bu sonumuz olur. | Open Subtitles | . ليس لدينا وقت للجلوس . اذا امسكوا بنا ، ستكون النهاية |
Her neyse zamanımız doldu. Böylece bir gün daha uçup gitti. | Open Subtitles | لقد اوشكنا على نهاية وقت برنامجنا وياله من وقت,فقد طار طيراناً |
Doktoruma ne zamandır, fırsat bulur bulmaz seyahate çıkacağıma söz vermiştim. | Open Subtitles | لقد وعدت طبيبي في وقت ما انني سأغدر ان استطعت ذلك |
Biliyorum çok şey istiyorum, ama uzun zamandır ona âşık. | Open Subtitles | أعلم أنني أطلب الكثير، لكن إنه يحبها منذ وقت طويل |
Yatma zamanım çoktan geçti ve çok yorucu bir gün geçirdim. | Open Subtitles | لقد مر ميعاد وقت نومي لقد كان اليوم أكثر الأيام إجهاداً |
Hayır, size burada bir sorun olmadığını söylemiştim. Boşa harcayacak zamanım yok. | Open Subtitles | .قلت لك، نحن لا نحتاج الى أي شخص .ليس لدي وقت لنضيعه |
- Üzünüm Doktor bunu sizinle mantıklı bir biçimde tartışacak vaktim yok. | Open Subtitles | أنا آسف يا دكتور، و لكن ليس لدي وقت لأناقش هذا بالمنطق |
Hayatım boyunca hep çok çalıştım, hiç tatile vaktim olmadı. | Open Subtitles | لقد كنت دائماً أعمل كثيراً, لم يكن عندي وقت للعطلات |
daha ziyade, bir çeşit politik aksiyondu seçildiğim sırada kullanılabilir şehir bütçesinin sıfır virgül birşeyler olduğu bir çevrede bir aksiyon. | TED | بل كانت شكلا من أشكال العمل السياسي في وقت كانت فيه الميزانية المتاحة للمدينه بعد انتخابي ، اكثر بقليل من الصفر |
Belki bir ara okumanız için bir şey gönderirim. -Olur. | Open Subtitles | ربما يمكنني أن أرسل لك شيئا لقراءة في وقت ما؟ |
Evlendikten kısa bir süre sonra Victor Çekoslovakya'ya geri döndü. | Open Subtitles | لم يمر وقت طويل على عودته إلى تشيكوسلوفاكيا بعد زواجنا. |
Aslında ziyaretimin sebebi zamanın varsa benimle gelir misin diyecektim. | Open Subtitles | في الحقيقة، جئت لأطلبك إن كان لديك وقت فراغ لترافقني. |
Bir de bende park saati için saat başı çalanı var. | Open Subtitles | كما أن لدي أداة ترن عندما ينتهي وقت عداد موقف السيارات |
Kendini iyi hissetmeye başla, kaçmak için fazla vaktin yok. | Open Subtitles | استعد لانك ان لم تصمد لن يكون لك وقت لتنجو |
Kızlarımdan biriyle yaklaşık bir yıl boyunca oldukça güç zamanlar geçirdik | Open Subtitles | كَانَت أحدى بناتِي لمدة سَنَة تقريباً كَانَ عِنْدَنا وقت صعب مَعها |
Bu karavanı alabilirsin ve büyük bir ihtimalle iyi fiyat olur çünkü en kısa sürede şehirden ayrılmak istiyor. | TED | تستطيع شراء هذه المقطورة، و ربما تحصل على عرض جيد حقا لأنه يريد الخروج من البلدة بأسرع وقت ممكن. |
Bu her atom aynı anda iki farklı yerde demektir, buda şu anlama gelir, küçük metal parçasının hepsi iki farklı yerde bulunur. | TED | وهذا يعني ان كل ذرة موجودة في مكانين مختلفين في وقت واحد وهذا يعني ان الجسيم المعدني موجود في مكانين في وقت واحد |
Ama ben L'e Kira'nın ölüm zamanını seçebildiğini çoktan gösterdim. | Open Subtitles | لكن إل يعلم أن كيرا يستطيع التحكم في وقت الموت |
Onlara iş yerlerinde geçirecekleri dört saatlik sessiz zaman dilimi inanılmaz değerli olacaktır. | TED | منحهم أربع ساعات من وقت هادئ في المكتب ستكون قيمة بشكل لا يصدق. |