Umarım, günün ilerleyen saatlerinde belki bir iki şey paylaşabiliriz. | TED | أرجو ربما نستطيع تقاسم شئ أو شيئين كما تمر الأيام. |
İçinde her şey vardı. Avukatlar karakollara gelebilirdi... Süper bir kılavuzdu. | TED | كان فيه كل شئ. يمكن للمحامين القدوم لمخفر الشرطة. كان ممتازاً. |
ve bu anlamda İbrahim'in Yolu' bir oyun-değiştirici. Size sadece bir şey göstereyim. | TED | وكل هذا من طريق إبراهيم انه مغير للمعطيات دعوني أريكم شيئاً ما .. |
Şovumda göstermeye çalıştığım şey de bu. Her yerde iyi insanlar var. Her şeyin mahvedilmesi için bir kişi yeterli. | TED | هذا ما أحاول اظهاره في عرضي. هناك أناس طيبون في كل مكان. و يستحقّ الأمر شخصا واحدا ليفسد كلّ شىء. |
Bir ara "yaşam atılımı" diye bir şey sayesinde yaşadığımızı sananlar vardı; ki biz böyle bir şey olmadığını biliyoruz. | TED | حسناً, أنت تعلم الناس كانت تعتقد أنه كان هناك قوة حياة للعيش. نحن الآن نعلم بأن هذا غير صحيح مطلقاً. |
Ve anlamsız bir evrende bence bu harika bir şey. | TED | وفي كون غير ذي نفع، ذلك، بالنسبة لي، أمر مذهل. |
Başka bir şey daha jenerik ilaç üreticilerini gerçekten korkutabilir. | TED | هنالك شئ آخر يمكنه حقا إخافة مصنعي الأدوية غير المسجلة. |
Bu çok kullanışlı bir şey çünkü dilin kullanımı sonsuzdur ve duyduğunuz bu cümleleri sürekli olarak tekrarlayıp duramazsınız. | TED | وهو شئ مريح وعملي، لأن اللغة لامتناهية، ويمكنك أن تفعل الكثير، عوضاَ عن الإكتفا فقط بترديد الجمل التي سمعتها. |
Ve bu da, esasında Richard'ın söylediği derin şey: Bir şeyi anlamak için, küçük parçalarını anlamak lazım. Etrafındaki her şeyden azıcık anlamak lazım. | TED | ولذا، فأنه شئ عميق أن تحدث ريتشارد حول: لفهم أي شئ، يتوجب عليك فهم قليل من القطع. شئ قليل عن كل شئ يحيط به. |
Çünkü biliyoruz ki, dışarıdaki insanlar gelip bize yardım edebilirler, fakat kendimize yardım etmezsek, yapılacak hiç bir şey yok. | TED | لأننا نعرف، نحن ندرك بأن الناس في الخارج يمكنهم المجيء ومساعدتنا لكن إن لم نساعد أنفسنا، لا يمكننا فعل شئ |
Çoklu evrenin çoğunda hiçbir şey yoktur ve biz fizik kanunlarının bir şeylerin olmasına izin verdiği birkaç yerden birinde yaşıyoruz. | TED | في غالب الكون المتعدد لا يوجد شئ، ونحن نعيش في واحد من الأماكن القليلة حيث تسمح قوانين الفيزياء بوجود شئ ما. |
ve o dedi ki, şey, sanırım hayattaki herşeyde dengeye yer vardır. | TED | ولقد قال، حسناً، أخمّن أن لكل شئ في الحياة، هناك مكان للإتزان. |
Bir kere New York'tayken taksiye bindim, arka koltuğa oturdum ve önde bir oyunla ilgili bir şey gördüm. | TED | مرة كنت في نيويورك و ركبت سيارة أجرة. جلست في المقعد الخلفي، و أمامي رأيت شيئاً ما مرتبط بمسرحية. |
Bir sonraki adımda olacağınız kişi için bir şey yapın, bir yatırım yapın. | TED | افعلي شيئاً يعد استثماراً في من قد تودين أن تصبحي في المرحلة التالية. |
Ancak, o zamana kadar Ebola ile ilgili görmediğimiz bir şey oldu. | TED | و لكن ما حدث لاحقاً كان شيئاً لم نعهده سابقاً مع الإيبولا. |
Beni kendi yargılarımla ilgili güvensizliğe itecek inanılmaz bir şey. | Open Subtitles | شىء خارق للغاية, و أشك فى قدرتي على الحكم عليه |
şey, mutlak çoğunluk değil, fakat sana daha çok oy çıktı. | Open Subtitles | حسناً ، إنها ليست الأغلبية بالتحديد و لكن لديك أكثر الأصوات |
Aslında bu konu stüdyomuzun son on yıldır üzerinde çalıştığı bir şey. | TED | أقصد، هذا أمر ظل الاستوديو الخاص بنا يعمل عليه طيلة العقد الماضي. |
En büyük zorluk, çevre bilimi, hava kalitesi yönetimi ya da atmosfer kimyası hakkında pek fazla bir şey bilmememdi. | TED | وكان التحدي الرئيسي، هو أنني لم أكن أعرف الكثير حول علوم البيئة مثل إدارة في جودة الهواء أو كيمياء الطقس. |
Sonuçta; bilinç gibi bir şey hakkında insanların fikrini değiştirmek çok zordur, ve bunun neden bu kadar zor olduğunu sonunda anladım. | TED | إنه من الصعب جدا أن نغير عقول الناس عن شيء ما مثل ا لإدراك و تبين لي بشكل نهائي السبب في ذلك |
Söylemek istediğim üç genel şey var. Üç tane sonuçtan bahsetmek istiyorum. | TED | لديّ ثلاث أنواع من العموميات أريد أن أقول; ثلاث تبعات لهذا الشئ. |
Tüm yapmam gereken çocukları yedirip içirmek bezlerini değiştirmekti ve her şey tamam. | TED | ظننت أن كل ما علىَ فعله هو إطعامهم، تغيير الحفاض، وسيكونوا بخير هكذا. |
birçok başka rahatsız edici şey bulursunuz,ama yönetici ve toplantı bulamazsınız. | TED | تجد الكثير من الاضطرابات الأخرى , لكنك لن تجد المديرين والاجتماعات. |
Bu ebeveynelerinin ya da öğretmenlerinin onlara söylediği bir şey değil. | TED | إنه ليس الأمر الذي يخبرهم به والديهم، أو يخبرهم به مدرسيهم. |
Şimdi gördüğümüz her şey yapay zekânın evriminde anlık bir görüntüdür. | TED | كل الذي نراه الآن هي مجرد لقطة في تطوير الذكاء الإصطناعي. |
Hiç utanç verici bir şey hatırladığınızda ufak, tuhaf bir ses çıkardınız mı? | TED | هل سبق وأن أصدرت صوتاً منخفضاً ، وغريباً عند تذكرك أمراً محرجاً ؟ |
Elde edebileceğiniz bir şey Aydınlık Oda gibi bir şey olur. | TED | أحد الاشياء التي قد تحصل عليها هي شئ مثل الغرفة المضيئة. |